Başbakan ne yapıyor?
Toplumu ve siyasi alanı baskı altına alıp yolsuzlukları örten, tek adamlık peşinde koşan bir toriterleşme pistinde mi ilerliyor?
Yoksa siyasi bir 'baskın'a karşı büyük bir savaş mı veriyor? Devlet kurumlarının içinin boşalmasına ve ele geçirilmesine karşı önlem mi almaya çalışıyor?
Bu soruları soramamak ve doğru yanıtı bulamamak, insanı Türkiye açısından tümüyle 'anlama sahası' dışına iter.
Arafta bir durum yok.
Bir devlet ve iktidar kavgası var.
Kavgayı başlatan, devlet gücünün bir kısmını elde tutan, kapalı ve şeffaf olmayan bir siyasi grup.
Bu durum, ülke düzeni ve demokrasisi hakkında düşünen her kişi için temel soru ve sorunu oluşturmalıdır.
Siyasi iktidardan hoşlanmasanız da, tutturduğu yolu otoriter, verdiği kavgada kullandığı araçları ve aldığı önlemleri tehlikeli bulsanız da, bunları dile getirmek demokratik bir gereklilik olsa da, ana tablo değişmez.
Türkiye'de 'devlet ve siyaset bir baskın yemiştir'...
Bu, mesafe alarak, mesafe içinde siyasi tavırlarla geçiştirilemeyecek bir tablodur.
'Siyasi iktidar ve cemaat bir dönem işbirliği yaptı, şimdi kavga ediyorlar' bakışıyla alınan mesafe bu çerçevede anlamlı değildir. 'Cemaati büyüten AK Parti oldu' bakışı da keza... AK Parti'nin reformculuğu bitti, siyasi iktidar devlet zihniyetiyle bütünleşti' türü vurgu ve eleştiriler de tek başlarına anlama istikametinde yol açıcı olamazlar.
Şimdi mesele ve soru şudur:
Türkiye demokrasisi daha fazla yara almadan, siyaset daha fazla tahrip olmadan, otoriterleşme baskısı daha fazla artmadan bu krizden nasıl sıyrılacaktır? Bu baskını ve sonuçlarını nasıl tamir edecektir?
Demokrasinin her yandan kuşatıldığını, baskı altına girdiğini görmemek mümkün mü?
Yaşanan baskın, yargının ve kimi devlet kurumlarının içten ele geçirilmesi bunların başta geleni... Siyasi iktidarın bu duruma önlem alırken demokratik hukuk devleti düzenini kırıp dökmesi bir diğeri... Askerin devlet bekası kaygısıyla yeniden siyasileşmesi riski bir başkası...
Siyasi iktidar takıntılı tavırlar, tek tek kişiler için belki 'konforlu'dur, ancak Türkiye için tehlikeye işaret ederler.
Göremeyenler için tekrar edelim:
Devlet kurumları arasındaki gerginlik görülmüş, duyulmuş türden değil.
Başbakanın şu sözlerine dikkat buyrun:
'Milli İstihbarat Teşkilatı'nın bu araçlarına yaklaşık 200-250 kişiyle gittiler. Tabii orada Milli İstihbarat Teşkilatı'nın 10 kadar elemanı var, bunları yere yatırdılar, ellerini kelepçelediler. Bunların içinde asker de var, üsteğmen var, yanılmıyorsam yüzbaşı da var...'
Güvenlik birimleri karşı karşıya...
Yargı müflis durumda...
Yürütme yargıya müdahale peşinde...
Ana muhalefet yaşanan devlet krizinden beslenme niyetinde...
Muhalefet liderliğinde Kılçdaroğlu adeta yerini Gülen'e bırakmakta...
Liberal, laik kesim ve intelijansiyası alup biteni anlamaktan çok uzak bir yerde, AK Parti ve Erdoğan takıntısıyla dumura uğramış halde...
Asker izlemede...
Kazan kaynamada...
Tablo bu.
AK Parti açısından ataerkillikten otoriterliğe geçiş hali, özgürlükçülük açısından uğradığı erozyon, siyasi liderin dili, üslubu, siyaset tarzı, demokrasi ve hukuk sınırlarını zorlaması, bu tablonun üzerinde hareket ettiği zemin.
Tablo, zemini saklamıyor, tersine ondan besleniyor ve onu besliyor.
Ama mesele esası ıskalamamak...
.
|
||||||||||
|
Aradığın Evi Bul. Emlak8.Net
Dijital Reklam Ajansı Serbay Interactive