Cumhuriyet’in hikâyeden soyadları!

1934’teki Soyadı Kanunu ile ne amaçlanmıştı? Kanun toplumun geçmişle bağlantılarını nasıl etkilemişti? Emine Gürsoy Naskali, ağırlıklı olarak sıradan vatandaşların soyadı hikâyelerini merak etti.

Cumhuriyet’in hikâyeden soyadları!
7.05.2013 - 22:56
3928
1

 1934’teki Soyadı Kanunu ile ne amaçlanmıştı? Kanun toplumun geçmişle bağlantılarını nasıl etkilemişti? Emine Gürsoy Naskali, ağırlıklı olarak sıradan vatandaşların soyadı hikâyelerini merak etti.

Şu hikâye aslında Türkiye’nin soyadı serencamını ortaya koymak için yetebilir de: “Soyadı Kanunu çıkınca herkese soyadı bulması söylenir. Kimi lakabını, kimi mesleğini kendine soyadı yapar. Soyadı bulamayanların ise işi zordur. Çünkü halkın geneli memurun karşısına geçmemiştir pek ve bazısı da memurdan korkar. Sanki memur onu yiyecektir. Bu sefer kaçarı yok, memurun karşısına geçerler birer birer.”

Soyadı Kanunu, 21 Haziran 1934’te kabul edildiğinde tek parti yani CHP iktidarı idi. 1935 sayımına göre 16 milyon olan nüfusa bir yıl süre tanınmıştı soyadı almak için. Doğan Yok’un dedesi de memurun karşısına geçenlerden biriydi. Memur o gün tersinden kalkmış olacak ki ters ters sormuştu ‘Soyadın ne?’ diye. Dede soyadı bulamamıştı kendisine. ‘Soyadım yok’ demişti. Memur birkaç kez daha tekrar edip yine aynı cevabı alınca en kestirme yolu bulmuş, soyadı kısmına Yok yazmıştı. Olayı Doğan Yok’tan naklen Yalçın Yaman aktarmış, Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikâyeleri kitabına.

Soyadı konusunda Cumhuriyet idaresinin gayreti, aşiret bağlarını zayıflatmak, bireyi öne çıkarmak yönündeydi diyor kitabın yazarı Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali.

Soyadı Kanunu herkese bir soyadı vermişti vermesine de kökü derinlere dayanan, belirli bir mazisi olan sülale veya ailelerin Cumhuriyet sonrası ile bağlarını da yok etmişti. Bunu, nüfus memurlarının yukarıdaki tavrı yoluyla yaptığı gibi zade, efendi gibi lakapların kullanılmasına izin vermemekle de gerçekleştirmişti. Soyadı konusuna itiraz edenlerin başında Adıvar ailesi olarak bildiğimiz Halide ve Adnan çifti geliyordu. Onlara göre zaten tanınan kişiler olduklarından soyadına gerek yoktu. Sonra Nihal Atsız, Türk halkının yüzde 95’inin lakapları olduğunu, bu anlamda Batı’yı taklit etmeye gerek olmadığını ve ille de alınacaksa, Türkçenin dil yapısına göre soyadının sona değil başa gelmesi gerektiğini itirazlarına konu etmişti. Kitapta Kalkavan, Bayar, Perinçek, Abasıyanık, Nesin gibi tanınmış soyadlarının hikâyelerine yer verilse de daha çok sade vatandaşın soyadı macerası kendi kalemlerinden anlatılıyor. Emine Gürsoy Naskali ile kitabın nasıl ortaya çıktığını ve Cumhuriyet’in soyadı hikâyesini konuştuk:

-Proje nasıl çıktı ortaya?

Cumhuriyet Tarihi Soyadı Hikâyeleri merak ettiğim bir konu idi. Bütün Türkiye’yi ilgilendiren bir olaydı Soyadı Kanunu. Malum 1935 nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu 16 milyondu. Ve 16 milyon kişi bu işe iştirak ediyor ve bir yıl içinde, 1935 sonuna kadar herkes bir soyadı sahibi oluyor. Soyadları ile ilgili olarak Atatürk’ün vermiş olduğu soyadları var, biliyoruz. Ama benim yapmak istediğim sade tabir edeceğimiz vatandaşlar nasıl bir uğraş içine girdiler, soyadlarını nasıl seçtiler? Bunu belgelemek istedim.

-Adıvar ile Atsız’ın itirazlarına katılıyor musunuz?

Hayır. Bence son derece isabetli olmuştur 1934’te bu kanunun çıkması. Çünkü o zaman almamış olsaydık bugün mutlaka alacaktık. Hatta bugün birkaç adım daha ileriye gittik, TC numaralarımız var, soyadının yanı sıra. Evet, nüfusun pek çoğunun belki lakabı vardı ama herkesin de yoktu. Ayrıca lakapla işler yürümüyor. Eski metinleri okuduğunuzda bir kimseye atıfta bulunacakları zaman Ahmet oğlu Mehmet, İsmail oğlu Yusuf deniyordu. Bu tabii yeterli değil. Bu sefer köy ismi belirtiliyor.  Bir vatandaşlık kimliği için bunlar da yeterli değil.  Daha önceden lakaplar vardı ama bunlar kayıtlara geçmezdi. Onlar halkın bildiği, çevrenin, o kişinin yaşadığı ortamın bildiği lakaplardı. Bir vatandaşlık kimliği için soyadının alınması ve kayıtlara geçmesi çok isabetli olmuştur.

-Uygulamada epey sıkıntılar çıkmış tabii. Geçmişle bağı bir noktada koparma durumu da söz konusu olmuş. Kimi, nüfus memurlarının hatasına kurban gitmiş…

Bence bu husus biraz abartılıyor.  Nüfus memurları soyadlarını dağıtmıştır şeklinde ifadeler var. Ama böyle bir şey yok. Elbette ki nüfus memurları yardımcı olmuştur, hatta belki bazı vakalarda da doğrudan doğruya nüfus memuru soyadın şu olsun demiştir. Ama bakıyoruz, bu hikâyelerde de gördüğümüz üzere nüfus memuru o aileyle konuşuyor, sohbet ediyor. Aile nüfus memuruna kendi geçmişleri ile ilgili birtakım şeyler anlatıyor. Nüfus memuru da o anlatılanlara uygun bir şekilde soyadı önerebiliyor.

-Tabii gazetecilikteki kural gereği iyi olan haber olmaz. Bütün vakalar böyle olmuştur denmiyor zaten.

Yardımcı olmuşlardır şekliyle belki ifade etmek daha doğru olur. Mesela bir nüfus memuru bir ailenin evine gitmiş, soyadı tescil edilecek. Yemeğin yanında çok taze ekmek çıkarmışlar ki bu ekmeğin çok taze olması dolayısıyla o ailenin soyadı Taze olmuş mesela. Ailenin anlattığı hikâyelere binaen nüfus memuru bazı soyadları önermiş. Tok olduğunu söyleyince Tokkal demiş.

-Aslında daha sağlam temellere oturtulabilseydi soyadı verme olayı daha iyi neticeler ortaya çıkabilirdi belki?

Ama tabii şunu da unutmamak lazım; o zaman Türkiye nüfusunun yüzde 80’inden fazlası kırsal kesimde yaşıyor. Yine de bu hikâyelere baktığımızda bu soyadı seçimine o dönemin nüfusu çok aktif biçimde katılmış. Aileler kendi aralarında düşünmüşler, konuşmuşlar, şu mu olsun bu mu olsun diye. Köyün muhtarı pek çok soyadını öneren kimse olmuş. Orduda ise ona göre bir soyadı almış. Pek çok etken olmuş. Dış görünümden kaynaklı soyadları olmuş, mizaçtan, varlık alameti sayılan, yaptığı meslekten soyadı çıkaranlar olmuş. Kimi lakapların devamını soyadı almış. Doğal çevrenin etkisi ile alınanlar olmuş. Köy halkının topluca tercih ettikleri olmuş. Kimi köy maden isimlerini almış soyadı. Hatta bir köy İstiklal Marşı’nın kelimelerini soyadı almış, Korkmaz, Sönmez, Şafak diye. Göçle gelenlerin özlemlerini anlatan ifadeler olmuş.

-İstiklal Marşı’nın kelimelerini soyadı olarak alan köy hangisi?

Onu bilmiyorum, o öyle naklen anlatılan bir şey. Bir de aile içi anlaşmazlıklar dolayısıyla kardeş bile olsalar farklı soyadı almayı tercih edenler olmuş.

-Tek parti döneminde olması nasıl etkilemiştir bu işleri?

Siyasi anlamda aykırı soyadları yok. Mesela bir soyadı var Devrim. Atatürk’ün devrimlerinden esinlenerek alınmış bir soyadı. Bu soyadını o aile istiyor.

-Zade gibi soyadlarının önüne geçilmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Zade ifadesine izin verilmemiş. Aynı şekilde mesela Ermenilerin oğlu anlamına gelen ‘yan’ soyadına da izin verilmemiş. Ama mesela İstanbul’da yan soyadlarına müsaade edilmiş.

-Onu nasıl açıklamak lazım?

Belki bu gerek zade, gerek yan bir sülaleye gönderme yapan soyadları. Bence Cumhuriyet insanların kimliklerini bir vatandaş olarak tescil etmek istemiş. Yani sizi bir aşirete, kabileye mensup olarak değerlendirmek değil de birey olarak bir vatandaşlık meselesi var burada. Hangi aşirete veya sülaleye mensupsanız elbette ki o devam edecek, ama tescil olunurken sizi bir birey olarak tescil etmek istemiş Cumhuriyet.

-İstanbul’da ‘zade’ye izin verilmiş mi?

Vallahi hiç ‘zade’ye rastlamadım. Var mı bilmiyorum.

-Başka, mesela Yahudilerde herhangi bir kısıtlama olmuş mu?

Yok, onlarda da yok.

-Uygulamanın eksiklikleri açısından neler söyleyebilirsiniz Soyadı Kanunu hakkında? Bir nüfus idaresinde bir soyadı bir kişi tarafından alınabilir kaidesi iyi mi kötü mü olmuş?

Tabii olabildiğince şahsa özgün olmasında yarar var isimlerin. Ama sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde olduğu üzere mesela İngilizlerde Smith veya Johnson soyadı çok yaygındır. Türkiye’de de belki böyle bir yöneliş olmuştur. Mesela Yılmaz, Öztürk, Kaya, Demir, Şahin, Çelik, Yıldız, Yıldırım, Aydın, Özdemir, Arslan, Doğan, Çelik, Kara, Koç, Kurt, Özkan, Şimşek bu soyadları en sevilen, en çok alınan soyadları olmuş.

-O sınırlamaya rağmen?

Seçmişler. Telaffuzu kolay. Anlamı ortada. Bir güce işaret ediyor.

-Bir de listeler hazırlanmış, memurlar o listeden soyadları vermiş. Mesela Tanrıverdi. Kitabın bir yerinde elde kalan son soyadlarından biri diye alınmış bir aile tarafından.

Yani ola ki vatandaş bir isim seçememiştir düşüncesi ile nüfus memurlarının elinde anlaşıldığına göre birtakım listeler var. Eğer kendine belirlemedi ise bir soyadı, bu listeden bir isim seç deniyor. Nüfus memurlarının hatası dolayısıyla bazı soyadları ortaya çıkmış. Mesela bir aile Erzincan soyadını almak istemiş, ama nüfus memuru el yazısında z harfini kuyruklu z yaptığı için o daha sonra g olarak okunmuş ve Ergincan olmuş. Bir örnekte Yeşil soyadını almak istemiş aile reisi. Yeşilin sonuna büyükçe bir nokta koymuş, o gibi. Onun üzerine Yeşilo olmuş. Bu nüfus memuru yanlış telaffuzundan, yanlış yazılışından kaynaklı soyadlarını da aileler değiştirmek yönüne gitmemişler. Ama bazıları rahatsız oldukları soyadlarını ilk fırsatta değiştirmiş. Özellikle fertleri zora sokan, küçük düşüren soyadlarını…

Bir kısmı da mesela bir suç işlemiş, bir cinayet sonrasında izini kaybettirmek için soyadını değiştirmiş. Veya kan davası dolayısıyla yine izini kaybettirmek için soyadını değiştirenler var. Yani iz kaybettirme amaçlı soyadı değiştirenler olmuş.

-Onlar da deşifre oldu!

Hikâyeleri çok eskiye dayandığı için herhâlde.

-Bu hikâyeleri nasıl temin ettiniz?

Yakın çevremdekilerin soyadlarını tabii sordum. Öğrencilerimden rica ettim. Büyük çoğunluğu öğrencilerim ve onların çevrelerinin soyadları. İnternetten ricada bulundum. Soyadı hikâyesini yazmak isteyenlerden edindim. Bir şekilde benim bunları topladığım da duyulmuş. Yani tanımadığım kimselerin soyadları da bana intikal etmiş oldu. Hikâyesini bilenler gönderdiler. Ama bu arada bilmeyen veya herhangi bir hikâyesi olmayan soyadları da var. Kim gönderdiyse ve hikâye üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan aldım kitaba.

-Sizin özellikle merak ettiğiniz soyadları var mıydı?

Bu derleme sırasında herhangi bir soyadını duyduğunuzda o soyadının arkasındaki hikâyeyi bilmeniz mümkün olmayabiliyor. O tür soyadları çok ilgimi çekti. Mesela Kukut soyadı. Soyadını alan, anlatan kişinin dedesinin babası. Rize’den Batum’a giderek ticaret yapıyor. Yol boyunca da ıssız dağlardan geçiyor. Dağ başında kuku kuku diye öten bir kuş refakat ediyor ona. Oradan Kukut, onun soyadı oluyor.

-Başka ülkelerde böyle rastgele mi alınmış soyadları acaba?

Benziyor birbirine?

-Asil anlamına gelen soyadını Atatürk veriyor dedeniz Celal Bayar’a. Babanızın Gürsoy soyadının hikâyesi ne?

Yani bilinen bir hikâyesi yok öyle. Ondan önce Zaimoğulları veya Zaimler diye bilinirlermiş babam tarafı.

-Peki eşiniz Esco Bey’in Naskali soyadı?

Eşimin Fince soyadı, onun da bir hikâyesi yok.

-Çoğu soyadının rastgele alınması Yalçın Küçük’ün isimbilim tezini, en azından sade vatandaşlar üzerinden çökertiyor herhâlde?

Yalçın Küçük’ün tezi ile ilgili olarak, takıntısı var şeklinde görüyorum ben. Herkesi Sabatayist bir çizgiye oturtmaya çalışıyor. Balkanlar’dan, başka yerlerden gelen pek çok kişi var Türkiye’ye.

-Kırım veya Selanik’ten göçen pek çok kişi de var kitapta zaten ve onlar soyadlarının hikâyelerine daha hâkim.

Oradan gelmiş ise de Sabatayist olması gerekmiyor. Hem abartı hem bir takıntı var o tezde.

Tanınmış bazı soyadlarının hikâyesi

Aziz Nesin, Sadık Perinçek, Nevval Sevindi, Sevan Nişanyan, Barış Manço gibi tanınmış bazı kişilerin soyadı hikâyelerinin de bulunduğu kitapta bir kısım soyadı hikâyeleri de şöyle:

 Kırdar: Aile, Sultan IV. Murad döneminde Türkmenistan’dan göç eden Bayat Türklerinden olup Kerkük iline yerleştirilmiş köklü Kırdarzade ailesidir. Kerkük’te dört asır hizmetleri oluyor. Soyadı Kanunu sırasında babam Soyadları Kılavuzu’nu incelemiş ve eski Türk adları ve alınabilecek soyadları arasında Kırdar isminin olduğunu görünce bunu diğer aile fertlerine de bildirerek müracaatı yapmış. (Lütfi Kırdar’ın oğlu Üner Kırdar)

 Esayan: Soyadı Kanunu sırasında bizim ailenin Esayan olan soyadının değiştirilmesi zorunlu tutulmuş. Bizimkiler nüfusta biraz direnince siz çok konuşuyorsunuz, o zaman sizin soyadınız Lafazan olsun demişler ve yazmışlar zorla. Benim babam 1970’lerde zor da olsa mahkeme yoluyla Esayan soyadına kavuşmuş. Ailenin diğer kolları hâlâ Lafazan ve Lafazanoğlu’dur.(Markar Esayan)

 Sohtorik: Dedelerim eskiden torik balığıyla uğraşmışlar. Bu yüzden soyadım Sohtorik’tir.(Semih Sohtorik)

 Toperi: Bir amcamın soyadı Güven’dir. Diğer amcam Topçu Albay Celal Toperi’dir. Eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yakın akrabası, Büyükelçi Kaya Toperi’nin de babasıdır. Amcam Atatürk’ün daima yakınında bulunan bir konumdaymış. O yüzden Atatürk, amcama topçu eri olduğu için Toperi soyadını vermiş. Bunun üzerine amcam durumu babama telgrafla bildirdi ve biz de Toperi olarak tescil ettirdik. (Şerafettin Toperi)

 Kalkavan: Rivayete göre aile ön Asya’dan Van’a göçmüş. Oradan da Rize’ye. Rize’de bunların kim olduğu sorulunca Van’dan kalkanlar (gelenler) denmiş. Bu lakap Kalkavan’a dönüşerek aşiretin soyadı olmuştur. (Y. Tuba Kalkavan)

 Kozinoğlu: Annemin kızlık soyadıdır. Adana’nın Kozan ilçesinde yaşayan aile Kozan diye anılıyormuş. İki erkek kardeş kavga etmiş. Dedemin büyük büyükbabası kardeşlerine kızıp Trabzon’a yerleşiyor. Kozanzade diye anılıyor ve zamanla Karadeniz şivesiyle Kozinzade’ye dönüşüyor. Adana’da kalan Kozanzadelerle küs oldukları için soyadlarını Kozinoğlu olarak değiştirmişler. (Anıl İbrahimoğlu)

CEMAL A. KALYONCU

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-35474-cumhuriyetin-hik%C3%A2yeden-soyadlari.html

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)

  • Türkiyem
    Türkiyem
    29.08.2022 17:02

    Bunlarin nesi uyduruk o dönem için gayet mantikli nedir bu osmanli sevdaliligi anlamiyorum artik yok o devir bitti.Devir bilim ve teknoloji devri bu konuda ne kadar gücluysen adın anilir bu devirde.Adi gecen kralliklar bile sembolik cumhuriyete sarilin en iyi yönetim biçimi

Resmi İlanlar