- 9.11.2013 00:00
Avrupa’da ülkeleri tarafından azınlık olarak nitelendirilen binlerce Roman yaşıyor. Temmuz 2000’de 39 ülkeden 300 delegenin katılımıyla Uluslararası Roman Birliği toplandı. Çekoslavakya’nın ilk Roman partisinin kurucusu olan Emil Scuka, yüzyıllardır Avrupa’da yaşayan Romanların Birleşmiş Milletler’de temsil edilmesinin gerekliliğinden bahsetti. Romanlar, Avrupa’nın diğer ulus devletlerinin aksine sınırları belli bir toprak parçasına sahip değiller. Scuka’ya göre, bu durum uyruk ile vatandaşlığın kesişmek zorunda olmadığını gösteriyor ve Avrupa Birliği tarafından yapılan ulus devlet kimliği üzerinde Avrupalı kimliği vurgusuna ithafen soruyor: “Eğer Avrupa Birliği’yle birlikte Avrupalı olmak bir ulusa ait olmaktan daha önemli hale geldiyse, eğer Almanya’da Fransız olmanın yerini öncelikle Avrupalı-Almanya’da Avrupalı-Fransız olmak aldıysa, neden Avrupalı-Romanlar olamasın?”
Avrupa Birliği vatandaşı ve Avrupa kimliği kavramlarının resmi olarak ilk kez Avrupa Birliği’nin kurucu anlaşmalarından olan Maastricht Anlaşması’nda yer aldı. Avrupa fikri, elbette 1992’de imzalanan bu anlaşmadan çok daha öncesine dayanıyor; ancak öncelikle kimlik kavramını açıklamaya çalışmakta fayda var.
Kimliğin sözlük anlamı, “bir kimsenin, bir grubun bireyselliğini, ayırtedici özelliğini oluşturan, onun başkalarından ayırt edilmesini ve kendini kendiolarak bilmesini sağlayan sürekli ve temel özelliği.” Aslında kimlik pek çok boyutu olan, karışık bir kavram;ancak anlamına baktığımızda hepsinin ortak işlevi, kimliğe sahip olanı, sahip olmayanı diğerlerinden ayırmak gibi görünüyor.Peki Avrupa için böyle bir ortak bir kimlikten bahsetmek mümkün mü?
Avrupa Birliği’nin kurulmasından yüzlerce yıl önce, ilk kez Romalılar veYunanlılar uygarlıklarını onlara göre daha az gelişmiş, yani “barbar” topluluklardan ayırmak için kendilerini “medeni” olarak nitelendirdiler. Böylece, siyasi olarak bugünkü halinden çok uzak olan Avrupa kıtası, o dönemde herhangi bir Avrupa kimliğinin oluştuğunu söylemek imkansız da olsa, dünyanın geri kalanından ilk kez kendisini ayırmış oldu.Coğrafi keşifler, ticaret ve kolonilerin yönetimi sayesinde Avrupalılar kendilerini Avrupalı olmayanlarla daha fazla karşılaştırma imkanı buldular.
19. yüzyıl Avrupasında ise milliyetçi hareketler ve tüm Avrupa devletlerinin uyumlu bir şekilde bir arada varolabilmesi isteğiyle ortaya atılan Avrupa Birleşik Devletler(Amerika Birleşik Devletleri’nin eşi olarak) ile alternatif işbirliği formlarını birlikte görmek mümkündü.20. yüzyılda iki dünya savaşına sahne olan Avrupa’da, düşünürler bu duruma sebep olan şeyin devletler arasındaki derin farklılıklar ve insanların kendi ülkelerine olan aşırı bağlılığından kaynaklandığını fark ettiler. İnsanların ulus kimliklerinin üzerinde yer alacak ortak bir kimlik oluşturulması fikri de tam olarak bu dönemde ortaya çıktı. Öyle ki, bu ortak kimlik insanların ulus kimliğinin yerini almayacak ancak;özellikle örneğin Alman ya da Fransız hissetmek yerine, öncelikle Avrupalı hissetmelerini sağlayacaktı.
Bugün Avrupa Birliği’nin siyasi kurumlarının yapmaya çalıştığı şey tam olarak da bu. İlginç olan ise, Avrupa Birliği’nin Avrupa vatandaşları için ulus kimliğin üzerinde ortak bir kimlik inşa ederken, ulus devletlerin kullandığına benzer yöntemlere başvurması. Yani Avrupa Birliği, üstlerinde bir kimlik oluşturmaya çalıştığı ulus devletlerin başarısını kabul ve takdir ediyor. Örneğin, Avrupa Birliği’nin bir bayrağı, marşı ve para birimi var.
Tüm bunlar insanın aklına şu soruyu getiriyor: Üstüne Avrupalı kimliğinin inşa edilebileceği bir temel gerçekten var mı, yoksa bu sadece Avrupa Birliği’nin icat ettiği bir kavram mı?
Ortak bir Avrupa kültüründen bahsedebilmemiz için, bu kültürün ortak değerleri olması gerekiyor.2000 senesindeimzalanan Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı,‘‘Avrupa halkları, aralarında süreklilik esasına dayanan en sıkı birliği oluşturarak, ortak değerlere dayanan barışçıl bir geleceği paylaşmaya kararlıdırlar.”cümlesiyle başlıyor. Buradan Avrupa Birliği’nin de üye ülkelerinin ortak değerlere sahip olduklarını düşündüğünü görmek mümkün. Temel Haklar Şartı’nı okumaya devam edecek olursak, “Sahip bulunduğu manevi ve ahlaki mirasın bilincinde olarak, Birlik, insan saygınlığı, özgürlük, eşitlik ve dayanışmanın bölünmez ve evrensel değerleri ile demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri üzerine kurulmuştur” ifadesini görüyoruz. Peki Avrupa Birliği vatandaşları,Avrupa Birliği tarafından sahip oldukları söylenen bu değerlere gerçekten sahip mi?
Avrupa Değerler Atlası, kendini Avrupalı olarak gören insanların demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi değerlerini ölçüyor ve bunları harita haline getiriyor. Ülkeler, verilen cevapların ortalamasına göre bir renk alıyorlar ve her farklı cevap için farklı bir renk mevcut. Örneğin problemleri olsa da, demokrasinin diğer her türlü yönetim biçiminden daha iyi olduğu fikrine ülkelerin aynı oranda katılmadığını haritadaki farklı renklerden anlayabiliyoruz. Ayrıca bu haritalar bize ortak Avrupa değerlerinin, globalleşen dünyanın ortak değerlerinden çok da fazla ortak olmadığını gösteriyor. Günümüzde dünyanın her köşesinde aynı şarkıyı duymak ve CNN’i izleyen insanlar bulabilmek mümkün. Bu Avrupa ülkelerinin ayrı ayrı kültürlerinin ya da genel olarak Avrupa kültürünün olmadığı anlamına gelmiyor ama global dünyada bu kültürler diğerlerinden artık o kadar da farklı değiller.
‘Avrupa Birliği Vatandaşları’ kendilerini ne kadar Avrupalı hissediyor?
Mayıs 2012’de Avrupa Birliği’nin kamuoyu araştırmalarından sorumlu Eurobarometer’ın 27 AB ülkesi,6 aday ülke(Hırvatistan,Makedonya,Türkiye,İzlanda,Montenegro,Sırbistan) ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yürütülen Avrupa vatandaşlığı anketine göre:Avrupalıların %91’i ülkelerine bağlılık duymaktayken, %41’i AvrupaBirliği’ne bağlılık duyuyor.Kendisini yalnızca ülkesinin vatandaşı olarak tanımlayan Avrupalıların oranı %38 iken, öncelikle ülkesinin ve daha sonra Avrupa Birliği’nin vatandaşı olarak görenler %49’luk kesimi oluşturuyor. Kendisini öncelikle Avrupalı olarak tanımlayan %6’yı, yalnızca Avrupalı olarak tanımlayan %3’lük bir azınlık takip ediyor.
Sonuç olarak, Avrupa Birliği resmi olarak ortak değerleri ve ortak bir Avrupalı kimlikleri olduğunu söylese bile, Avrupalı vatandaşlarına bunu kabul ettirebilmesi için oldukça uğraşması gerekecek gibi görünüyor. Ulus devletlerin ulus kimliği oluşturmada kullandığı yöntemlerin, ulusüstü bir kimlik oluşturmada ne kadar başarılı olacağını ise zaman gösterecek...
Yorum Yap