- 22.11.2013 00:00
Arendt’e göre korku, hayatta kalabilmenin vazgeçilmez unsurudur. Beyaz Türklerin de bir korkusu var, hayatta kalabilmek adına: ‘‘Bölünme’’ Kurtarılmış Türkiye’yi ne Kürtler, ne Aleviler ne de diğer etnisiteler kurmuştur. Bu devlet ‘‘Beyaz Türkler’’ tarafından kurulmuştur. Bu nedenle diğer etnisite ve grupların ötekileştirilmesi gerekmektedir, yoksa bölünürüz. Bu yapı içinde tüm ötekiler düşmandır ama Kürtler daha da düşmandır. İşte bu bakış açısı bizi yıllarca paranoyalara sürükledi. Yitirilmiş bir imparatorluktan kalan paranoya...
12 Eylül öncesi bölünüyorduk, hatta bölünmemek için nice insanları astılar. 12 Eylül sonrası yine bölünüyorduk zira Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktu, tüm dünya bize düşman idi. 301.madde vardı bir dönemler yine bölünüyorduk az kalsın, sonra 66.madde... Bu korkularla büyüyen gençlik, gençliğini yitirdi, kafasında düşman üretip durdu. Karşısındakine dedi ki: ‘‘Bende ki bölünme korkusu, sendeki özgürlük arzusu oldukça bir dost olamayız...’’
Yıllarca Kürt yok, Kürtçe yok, aksi halde bölünürüz dediler. Bugün Kürt var, Kürtçe var. Amma azametliymişiz bölünmemişiz. Şimdi başka kelimeler üzerinden yine bölünme korkumuz tavan yaptı. Bölünmeyeceğiz, atın şu ölü toprağını üzerinizden barışa, kardeşliğe selam durun. ‘‘Ne yani bölünme tehlikesi yok mu?’’ diyenler olacaktır, elbet var olmaz olur mu ‘‘Ben kendi devletimi kurmak istiyorum’’ diyenler tabii ki olacaktır ancak bunu yok etmenin yolu ötekileştirmek değil, özgürleştirmektir. Şimdi bu yazıda, korku duvarını aşanlar için bölgesel devleti işleyeceğim, aşamayanlar için ise yeni bir korkunun tohumlarını atacağım.
Nedir Bölgeli Devlet?
Bölgeli devlet, üniter devlet ile federal devlet arasında kalan, bölgelerin klasik bir üniter devletten daha çok otonomiye sahip olduğu(siyasal özerklik) ancak bu otonominin federal devletlerdeki kadar da özgür olmadığı devlet şeklidir. Yapısal bakımdan hala üniter devlet olmasının sebebiyse kendi anayasalarının olmayışı ve merkezi devlet anayasasının hazırlanmasına katılamıyor olmalarıdır.
Üniter devlet olan bölgesel devletlerde de siyasal iktidar tektir zira siyasal planda birliği sağlama amacı tüm bölgesel devletler için temel bir amaçtır. Tüm bölgesel devletlerin anayasalarında devletin bölünmezliği belirtilmiştir. Örneğin, İtalya’da Sicilya parlamentosunun yasama yetkisi veyahut Fransa’da Korsika’nın kültürel özerkliği ulusal birliğe engel olmamaktadır. Dolayısıyla, bölgeli devlet modeli esas olarak devletin tekliği anlayışı üzerine kurulu olmasına karşın, etnik veya kültürel özellikler ya da ekonomik nedenlerle farklılaşan bölgelere tanınan siyasal özerklikle, klasik anlamıyla üniter devletin tek siyasal karar merkezli bir devlet olma biçimini aşındıran bir modeldir. Ama öte yandan bu tür farklılaşmalardan kaynaklanan çatışmaların “yönetilmesinde” birlikte yaşamayı sağlayan bir alternatif sunmaktadır.
Bölgeli devleti açıklarken, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da kısaca değinmek gerekli. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu sözleşme bir bölücülük sözleşmesi değildir nitekim bunu yapmaya kimsenin ne cesareti ne de gücü vardır. Özerklik şartının amacı, demokrasiyi gerçekleştirmek ve halkın kararların alınmasına etkin olarak katılma olanağı veren yerel yönetimlerin haklarını geliştirmek, korumaktır. Nitekim halkın demokrasi terbiyesinin gelişmesinde temel basamak yerel yönetimlerdir.
Bu şartnameye karşılık bir çok kişinin savunması ise Türkiye’nin, sözleşmesinin 10 maddesine koyduğu çekinceler. Buradan da anlaşılacağı üzere, Şart’ın siyaseten malzeme yapılabilme değerinin yüksekliği, gerçek bir yerel yönetim reformunun önünü tıkamıştır. Bölünme korkusuyla çekincelerin kaldırılmasına gereğinden fazla değer atfedilmiştir. Oysaki, yapılan bir çok yenilik ile bu çekinceler önemli ölçüde geçerliliğini kaybetmiştir. Kaldı ki başta Rusya olmak üzere İngiltere, İtalya, İsveç gibi ülkeler hiçbir çekince koymamışlardır. Bu ise bizim korku duvarlarından atlayamayanlarımızın düşüneceği gibi, ülkelerini bölmek istedikleri anlamına gelmemektedir...
Tekrar ana temaya dönecek olursak, bölgesel devlet modelinin iki tipik örneği bulunmaktadır; İspanya ve İtalya. İspanya’da ‘‘Özerklikler Devleti’’ tanımı benimsenirken, aynı model İtalya’da ‘‘Bölgeli Devlet’’ olarak tanımlanmıştır.
İspanya Örneği
İspanya’da tarihi, kültürel ve sosyal koşulların oluşturduğu 17 özerk bölge ve 2 özerk kent bulunmaktadır. İspanya Anayasası, İspanya’yı üniter bir devlet olarak tanımlamaktadır. 1978 İspanyol Anayasası, İtalyan Anayasası’ndan farklı olarak “özerklik hakkını” sadece bölgelere değil, “milliyetlere” de tanımaktadır. Bask Ülkesi, Katalonya ve Galiçya özerk toplulukları bu kapsamdadır. Her bölgenin parlamentosu ve hükümeti bulunmaktadır ancak yargı birliği ilkesi sebebiyle bölgelere yargı yetkisi tanınmamaktadır. İspanya’da yasalar arasında herhangi bir çatışma halinde devlet yasaları üstün sayılacaktır. Dış politika, silahlı kuvvetler, vatandaşlık, yargı ve gümrük rejimi gibi bir çok önemli yetki merkezi devletin yetkisi içindedir.
İtalya Örneği
İtalya’da 20 özerk bölge vardır. İtalya da üniter bir devlet yapısına sahiptir. Anayasasının 5.maddesi ‘‘tek ve bölünmez cumhuriyet’’e vurgu yapmaktadır. İtalyan dili cumhuriyetin resmi dili olarak kabul edilmiş ancak 6.maddede dil açısından mevcut etnisitelerin özel önlemlerle korunacağı garantisi verilmiştir. Bölgeli devlet modeli olması sebebi ile bölge parlamentolarının yasama yetkisi ‘‘Anayasa yargısı’’nın denetimine açıktır.
Sonuç Yerine
Günümüzde devletler Avrupa’sı ile bölgeler Avrupa’sı arasında adeta bir savaş mevcuttur. 21.yy, arzulayın ya da arzulamayın bölgeli devletlerin ve yeni federal devletlerin oluşumuna sahne olacaktır. Bu sahnede her devlet bir şekilde değişime uğrayacak, önemli olan bu değişimi kendi elinle kontrollü olarak mı yoksa zorunlu olarak mı yapacağındır.
20.yy genel olarak ulus devletlerin kontrolü altında geçildi ancak artık yerel gruplar, iktidarın tek elde toplandığı merkezileşmiş devletlere karşı güvensizlik duymakta ve yerel özerkliği özgürlüğünün bir ifadesi olarak dile getirmektedir. Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından hazırlanan rapor ve beraberindeki tavsiye kararı metninde, 2007 yılından bu yana Türkiye’de yerel ve bölgesel demokrasi alanında fazla ilerleme kaydedilmediği vurgulanmaktadır. AB İlerleme Raporları’nda hemen hemen her yıl mali denetim mekanizmasının acilen modernize edilmesi gerektiği de vurgulanmaktadır.
Bugün üniter devletin esnetilmesinin ülkenin bekaası için zararlı olacağı savunanlar maalesef ki, üniter modeli esinlendiği Fransa’nın dahi ‘‘adem-i merkeziyetçi’’ yapıyı kurduğunu görememektedir. Kaldı ki bir çok bölgeli devlet, bu sisteme geçme nedeni olarak ‘‘ayrılıkçı hareketler’’in önlenmesini göstermektedir. Peki bizim ülkemizde ‘‘Kürt açılımı’’ sonrası üniter devlet korunabilir mi? Daha da önemlisi tarihin eşsiz yükü ve sosyal taleplerin çeşitliliği üzerinde bir ‘‘Türk modeli’’ kurulabilir mi? Siyasal kültürümüz buna yeter mi? Evet, bu soruların hepsi haklı ancak daha kesin ve haklı olan bir husus varsa o da, Türkiye merkeziyetçilikten uzaklaşma ve adem-i merkeziyetçiliği yerleştirme ihtiyacı olduğudur. Böylece devlet yapısının modernleştirilmesi ve işlevselleştirilmesi, temel hak ve özgürlükler açısından kültürel/etnik kimliklerin korunması ve geliştirilmesi, katılım ve yurttaşa yakın bir yönetim benimsenmesi gibi hedeflere ulaşmak mümkün olacaktır. Türkiye’nin de kendi özgü bir bölgeli devleti uygulamasa bile en azından tartışma zamanı gelmiştir. Çünkü, 20.yy’a geç kalan Türkiye’nin, en azından 21.yy’a geç kalmaması gerekmektedir.
Tabii ki bu yazı, bölünme paranoyasını iliklerine kadar yaşayanlara etki etmeyecek hala ‘‘Biz öyle olursa bölünürüz arkadaş!’’ diyecekler.
Evet, bölünürüz arkadaş. 80’li yıllarda Kürtleri, örgüt üyesi veya halk ayırmadan ezen zihniyetle aynı düşünürsen, insan=Türk dersen, Kürt kimliğini yadsırsan, militarist dil kullanırsan, 12 eylüllerin giydirdiği deli gömleklerini yırtamazsan, demokrasiyi küçümsersen, hala çatışalım dersen, evet maalesef bölünürüz...
Ne mutlu insanım diyene...
Not: Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü adına kaleme alınmıştır.
Yorum Yap