- 2.08.2013 00:00
Bir süredir Dersim’deyim. Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nin son gününde geldim. Dersimlilerin “festival kalabalığı” olarak tanımladığı yoğunluğun dağılmasına denk gelsin diye. Nitekim geldiğimin ertesi günü kalabalık büyük ölçüde dağılmıştı. Eylülden itibaren, tamamen Dersim’de yaşayanlar kalacak burada; festival, tatil, ziyaret gibi nedenlerle gelenlerin geldikleri yerlere geri dönmesiyle yani...
Hemen belirteyim; benim tercihim bir yana, bu kalabalıktan şikâyet ediyor değilim. Aksine, son 10-15 yıldır Türkiye’nin, dünyanın değişik köşelerine dağılmış Dersimlilerin tatillerini bir başka yerde değil memleketlerinde geçirmek için bile olsa Dersim’e gelmeleri, güzel, olumlu bir alışkanlık hâline gelmiş durumda. (Yanı sıra, Diyarbakır başta olmak üzere komşu illerden gelen Kürtlerin sayısında da ciddi bir artış var.) Bu, sadece Dersimlilerin memleketlerini sahiplenme duyarlılıkları açısından değil, aynı zamanda iş alan ve imkânları son derece sınırlı Dersim ekonomisine katkısı bakımından da önemli. Denebilir ki, Dersim, uzun süredir yazın kazandığını kışın tüketen ve gelecek yazı bekleyen bir kısırdöngüyü yaşıyor. Bu, ciddi bir problem.
Festival bitmişti bitmesine ya, sohbetlerin revaçta konusu festival idi... Çoktandır aynı sanatçılarla (çoğu arkadaşımdır) konserler serisi hâline gelmiş, öne çıkardığı sloganları bir bilinç ve duyarlılık konusu hâline getirmekte çok da parlak bir sınav veremeyen bir festivalimiz var. Festival programına serpiştirilmiş panellerin de çok ilgi gördüğü söylenemez. Bunda sıcak havada kapalı salonların insanlara pek çekici gelmemesinin de payı var elbette. Ama birkaç sene önceki festival programında yer alan bir panel başlığını söyleyeyim de yorumunu size bırakayım: Kuantum Fiziği... Tabii daha uzun ve tumturaklı bir başlıktı da, aklımda kalan bu...
Belediye’nin şehrin duvarlarına astığı bazı pankartlarda yazılı olan “Doğana, kültürüne, inancına sahip çık” türü cümleler insanlarımız üzerinde ne denli etkili olmaktadır, bilemiyorum. Sağda solda yığılı pet şişeler, çöpler maalesef olumlu bir fikir vermiyor.
Belediye’nin pankartları dışında dağların şehrin gördüğü kesimlerine asılmış başka pankartlar da gördüm; “Dağlar bizimdir” filan yazıyordu. Konserlerde gençlerimize “dağlara gel” çağrısı yapılan devrimci marş ve şarkılarla uyumlu olarak... O konserlerin bu sene de pankart, kızıl bayrak ve slogan yarışlarına sahne olduğunu öğrendiğimde, şaşırmadım tabii. Kimi Türkiyeli sol örgütlerin “dağlar” temalı sloganları bu aralar öne çıkarmalarının nedeni malum; PKK dağları boşaltıyor ya, maksat “mevziler” boş kalmasın... Tabii bu arkadaşların doğa, kültür, inanç gibi “geri”, “reformist” duyarlılıklara harcayacakları zamanları bile yokken, Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümü gibi konuları dert etmeleri de sözkonusu değil. Sadece yazıklanıyorum...
PKK’nin silahlı güçlerini geri çekmesinde en fazla dikkat kesilen yerlerin başında Dersim geliyordu. Dersim’deki gerillalar yarı yarıya sınır dışına çekilmişler. Öğrendiğim, kalanların da geri çekilme hazırlıkları yaptıkları yönünde. Öcalan ve örgütün kararına muhalefet etmek gibi bir durum sözkonusu değil.
Ve öte yanda, Dersim’deki hâkim noktalara “kalekollar”ın yapımı devam ediyor. Dağlarda kayda değer bir askerî hareketlilik yok, ama askerî araçlar bir yerlerden bir yerlere sürekli hareket hâlinde ve özel timler de en “rambo” pozlarını takınmış durumda...
Konuştuğum, sohbet ettiğim insanların barışçıl çözümden yana olmak konusunda herhangi bir tereddütleri yok. Fakat “amaları” var. Bu “ama” lafını bazı kalemler adeta korkulur hâle getirdiler; kusura bakmasınlar gerçeği yazmak ve yansıtmak konusunda kimseye, hele ki çakma Kürt sorunu (pardon, “çözüm süreci”) bilirkişilerine eyvallahım olmaz. Bunlar nedense “endişeli liberallere” kendilerince çakıp duruyorlar da halkın endişelerine ve dolayısıyla mevzunun özüne dair edecek bir çift söz bulamıyorlar...
Dersimlilerin endişeleri, sahici. Ve eğer Dersim bu ülkenin bir zamanlar “çakıl taşı” edebiyatı yapılan bütünlüğünün “ayrılmaz” bir parçası ise, bu “ama”lara, endişelere herkesin kulak vermesi, anlaması gerek. Barış, bu endişelerin giderilmesiyle paralel bir süreç olarak işleyecek çünkü. Gelecek yazıda Dersimlilerin endişelerini yazacağım...
cafersolgun@gmail.com
Twitter: @CaferSolgun
Yorum Yap