- 28.07.2014 00:00
‘HEPİMİZ KARDEŞİZ’...Geçen yazımdan devamla söylemem gerekenler var. Gelmiş geçmiş bütün iktidarların sürekli kafamıza çakarcasına yineleyip durdukları “birlik-beraberlik” ve “hepimiz kardeşiz” nutuklarının bu ülkenin birçok yurttaşı açısından ifade ettiği hiçbir anlam yoktur. Çünkü palavradır. Etnik kimliği, dili, kültürü, inanç ve ibadeti egemen devlet ideolojisi nezdinde “tehdit ve tehlike” konseptlerine konu olanlar için bu sözlerin muhatabı olmak, hakarete uğramaktan farksızdır.
Bayramdır, kimsenin tadını kaçırmak değil niyetim, ama hiç değilse sorunlarımızı nihayet “konuşabildiğimiz” bir dönemde “eskiden Kürt sorunu mu vardı...” ya da “askerde en yakın arkadaşım Alevi’ydi...” riyakârlığından arınmamız, bunun için bir parça şu “kardeşlik” mevzuu üzerine düşünmemiz, vicdanlarımızı yoklamamız gerekir...
Kardeşlerden birinin dili, kültürü, inancı, “farklı” oluşu hayatın her alanında başına “dert” açıyorsa, yasaklıysa, “yasak devri bitti, herkes konuşuyor işte” denen şu dönemde bile en meşru taleplerini habire anlatmak zorunda kalıyor ve karşılığında çoğu zaman bildik devlet ağzıyla “o kadar da değil” diye azar işitiyorsa, orada kafamıza çakılan “hepimiz kardeşiz, bir ve bütünüz” türü laflar inkâr zihniyetinin inceltilmiş olarak devam ettiğini gösterir.
Üstüne üstlük siyasetin artık başka türlü olamayacağına alıştırıldığımız gergin atmosferinde “farklılıklarımız” bazen Ermeni oluşumuz, bazen Yahudi oluşumuz, bazen Kürt ve bazen de Alevi oluşumuz üzerinden aynı milliyetçi “hassasiyetlerin” üretilmesine malzeme oluyorsa, çoğumuz açısından devir-devran “değişmiş” olmuyor. Dönemsel olarak Türklüğün ya da Sünni duyarlılığın öne çıkmış olmasının herkeste aynı memnuniyeti yaratmadığını anlayabilmek için, kırmızıçizgilerle karartılmamış bir demokrasi anlayışını içselleştirmek mecburiyetimiz var.
KİTAP...Alevi sorunu özgülünde nereden nereye geldiğimizin kısa tarihçesi “Alevi Sorunu: Nereden Nereye” adlı kitabımda mevcut (Totem Yayınları, Temmuz 2014). Sahici bir “açılım” ve AKP’nin konuyla ilgili söylem ve politikalarındaki iktidara intibak etmeye koşullu değişkenlikler kadar çözümün nasıl bir yol izlemesine gerektiğine dair düşüncelerimi de derli toplu izah etmeye çalıştım. Kitabın “Ve Hüseyin atından düşerdi her defasında” başlıklı son bölümü yaşamın içerisinden tanıklıkları içeriyor ve bu “kardeşlik” sorunumuzu anlatıyor.
‘PARALEL’ DAVASI...Ramazan Bayramı öncesinde düğmeye basıldı ve bir dönemin sırtları sıvazlanan, ödüller verilen polis şefleri gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. Başbakan Erdoğan “cadı avıysa cadı avı” demişti ve tarihe de şimdiden böyle geçmiştir. Kimse şaşırmadı; çünkü sözkonusu olan 17 Aralık’tan bu yana herkesin gözü önünde “hazırlanan” bir operasyon. “Darbe, casusluk, örgüt” gibi birbirinden ağır ithamların muhatapları için önce kamuoyu hazırlandı, “düşman” algısı yaratıldı, deliller oluşturuldu, sonra da harekete geçildi. İddialar asıl kaygının düpedüz “rövanş” ve rüşvet, yolsuzluk şaibelerini perdelemek olduğu gerçeğinin üzerini örtemiyor ama...
Daha geniş cevap hakkım baki kalmak kaydıyla son zamanlarda üzerimde yoğunlaşan “yanlış taraftasın” baskısına da kısaca cevap vereyim: Her zaman naçizane kim olduğuna bakmaksızın mağdurun, mazlumun, ezilenin, “öteki” görülenin yanında oldum, olmaya çalıştım. Adalet duygu ve duyarlılıklarını güçlüye, iktidar olana, çıkar, paye ve ikbal sağlayana kurban edenler düşünsünler bence. Bu kalem “satılık” değildir...
Her şeye rağmen diyerek “iyi bayramlar” duygumuzu, sahici kardeşlik özlemlerimizi ve geleceğe dair umutlarımızı karartmayalım. İyi bayramlar...
cafersolgun@gmail.com
Twitter: @CaferSolgun
Yorum Yap