- 9.07.2014 00:00
Türkiye'de hukuk skandalları yıllarından geçtiğimizi sanırım kimse inkar edemez. Bir savcı diktasıdır gidiyor... Türkiye'nin savcılarından bazıları mühim davalarda yahut görevlerini kötüye kullanmak pahasına aidiyet duydukları kanala hizmet etme amaçlı dava oluşturma niyetiyle bir takım hukuk dışı yöntemlere başvuruyor. Özel Yetkili Mahkemeler, dijital deliller, gizli tanıklar başlığında yasal düzenlemeler öyle işliyor ki yolun sonu savcıların, polislere "Siz gözaltına alın, biz daha sonra iddianameyi yazarız."a kadar varabiliyor.
Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak'ta bir haber okuduk:
"MİT TIR'ları için arama emri veren Savcı Aziz Takcı'nın hakim eşinin şikayeti üzerine soruşturma başlatan Savcı Ahmet Mithat Temel, bir skandala imza atarak Yeni Şafak bilgisayarlarına 'siber suç'tan el konulmasını istedi.
Adana Cumhuriyet Savcısı Ahmet Mithat Temel, MİT TIR'larının aranması ve subayların yerlerde süründürülmesi skandalına imza atan Savcı Aziz Takcı'nın eşi Hakim Selma Rahşan Takcı'nın şikayeti üzerine ne yapacağını şaşırdı. Tüm yasa ve prosedürleri çiğneyerek Adana Emniyeti'ne bir yazı yazan Savcı Temel, polis marifetiyle Yeni Şafak'ın bilgisayarlarındaki bilgilerin kopyalanmasını, gerekirse de bilgisayarlara el konulmasını istedi."
Bu haber meselenin vehhametinin son örneği, ilk örneğini hatırlayalım: 7 Şubat MİT Krizi... Özel yetkili savcı, KCK başlığında ülkenin MİT Başkanı Hakan Fidan'ı ifade vermeye çağırmıştı. Buna bağlı olarak içi bize karanlık kim bilir Ergenekon Soruşturması'nda neler yaşandı?
İşin dikkat çeken yanı ise bahsi geçen savcıların aynı kanaldan geliyor olması ve görevlerini bu manada kötüye kullanıyor olması, bunda çoğumuz hem fikiriz ama bu zorlu süreci nasıl atlatacağımız muallak? Zannediyorum bu durumu sık sık dillendirmek gerekiyor ki, konu birçok mühim konu gibi üstü örtülerek geçiştirilmesin eğer bu mühim konuda olası bir "korkutulma" ile geri çekilecek olursak kendi cellatlarımızı besliyor oluruz. Elbet konuyu travmatik bir boyuta da taşımamak gerekiyor zira bu yapıldığında ise ortaya çıkan tablo da en basit ve alakasız davalarda şahıs bu oluşumu işaret ediyor ve bir şekilde mesele ciddiyetini kaybediyor. Öyle ise meseleyi hak ettiği ciddiyet ile ele alıp, bu yargı temelli problemi kökünden çözmek gerekiyor, bu bu ülkenin hemen hemen her kesiminin problemi, sonra eyvah para etmeyecek.
'Paralel yapıyla uzlaşılmaz, hesaplaşılır'
Sabah gazetesinden İsa Tatlıcan, Gülay Göktürk ile gündeme dair bir röportaj yaptı, yukarıda alıntıladığım cümle Göktürk'e ait. Röportajda benim bugünkü yazımın da kısmen alakadar olduğu bölümde Göktürk şunları söylüyor:
-Gülen hareketi-AK Parti arasındaki çatışma 30 Mart seçimlerinden sonra da hız kesmeden devam ediyor. Bu kavga nasıl sonuçlanır?
Uzlaşırlar mı, kavga biter mi, barış olur mu beklentisini son derece yanlış buluyorum. İddia nedir; devlet içinde devletin hiyerarşisinden bağımsız otonom bir yapının var olduğudur. En stratejik kurumlarda yoğunlaşmış, belirsiz, tanımadığımız ve gizli bir yapı kendi çıkarları ve hesapları doğrultusunda çalışıyor. Böyle bir yapının varlığından bahsediyorsak iktidarın tepesi ile bu yapının tepesinin bir yerlerde uzlaşması halka karşı işlenmiş bir suçtur. Bu yapıya biz neden karşıyız. Halk açısından bir tehdit oluşturduğu için. Erdoğan yarın kalkıp "arkadaşlar tamam biz aramızda anlaştık" dese halkın itiraz etmesi lazım. Dolayısıyla paralel yapı ile uzlaşma, anlaşma mümkün değil.
-Paralel yapı ile mücadelede hukuki adımların atılması konusunda yargıda bir direnç olduğu iddia ediliyor. Bu konuda sizin gözlemleriniz nelerdir?
Bu yapının varlığını Balyoz ve Ergenekon davalarında gördük. Adana'daki MİT operasyonunda gördük. Yasadışı dinleme olaylarında gördük. Başbakanlığa yerleştirilen böcekte gördük. Dışişleri Bakanlığı'ndaki dinleme olayında gördük. 17 Aralık ve 25 Aralık sonrasında 30 Mart seçimlerine yönelik topyekun bir saldırıya dönüştüğünü gördük. Bunlar inkar edilmez gerçekler. Türkiye'de herkesin kanaati oluştu. Ancak kanaatlerle hukuki adımlar atılmaz. Artık bu suçlamalar somut iddianameler haline gelmesi gerekir. Demokratlar olarak bu defa geçtiğimiz dönemde yaptığımız hatalardan ders çıkarmamız lazım. Balyoz ve Ergenekon iddianamelerinin zayıf tarafları, hileleri, bir yapının siyasal hesaplaşma aracı haline getirerek hukuki bir yargılamanın dışarısına çıkarmasının bedelini bugün bütün Türkiye ödüyor. Aynı hatayı tekrar yapmamak gerekir.
Eski Türkiye'de halktan kopuk ama halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı adayı görebilirdik, eski Türkiye'de yargının adaletten uzaklaşarak bir siyasete alet edildiğini görebilirdik, eski Türkiye'de derin yapılanmalar cirit atabilirdi ancak bizler artık yeni bir Türkiye'den bahsediyoruz, yeni bir Türkiye'de hukuk, ahlak, etik dışı girişimlerden kurtulmak elzem, Ak Parti'nin ancak ve ancak kendi içerisinden çıkaracağı ilerici bir söylem ile bu kirli devri de kapatmak gerekiyor. Zira Ak Parti ya kendi bünyesinden ileri doğru bir adımla yeni bir Türkiye modeli oluşturuyor ya da seçmeni tarafından yönlendiriliyor, bunun dışında Ak Parti'yi daha ileriye taşıyacak bir muhalefet yok. Bu minvalde iş yine Ak Parti ve Ak Partililere düşüyor. Dolayısı ile sanırım biraz daha yorulmak gerekiyor.
Yorum Yap