- 17.12.2013 00:00
1000 gündür süren bir büyük yalan vardı. Suriye'nin babadan oğla geçen diktatörlüğü anti-emperyalistti. ABD, Ortadoğu'yu yenden şekillendirirken Esad rejimini de ortadan kaldırmaya karar vermişti. Zaten Mısır, Tunus devrimleri de devrim değildi, emperyalizmin attığı adımlardı. Çünkü bu ülkelerde diktatörler devrildikten sonra yapılan seçimleri Müslüman Kardeşler kazanmıştı.
Esad'a karşı halk ayaklanması başladığında ABD yönetimi Esad'a itidal tavsiye diyor, "reformlar yap, kurtul" diyordu. Aynen Mısır'da Mübarek'i, Tunus'ta Bin Ali'yi destekledikleri gibi, Suriye'de Esad'ın yanında tutum almışlardı.
Ayaklanma yayıldı, büyüdü, Esad kıyıma başladı, tüm dünyada bu diktatöre karşı nefret oluşmaya başladı ve ABD sonunda "Esad gitse iyi olur" dedi.
Esad rejimi baştan beri kartlarını iyi kullandı. Esad, Mübarek, Kaddafi ve Bin Ali'ye göre avantajlara sahipti.
Her şeyden önce İran ve Rusya, Esad rejimini açıktan destekliyordu ve bu nedenle Esad/Baas diktatörlüğü ne olursa olsun Batılı emperyalistlerin kendilerine saldıramayacağını biliyordu; bu nedenle çatışmaları tırmandırdı ve sonunda ayaklanma iç savaşa dönüştü.
Esad rejimine karşı ayaklananların arasında yer almayan bir başka güç, iç savaşla birlikte ortaya çıktı ve giderek güçlendi. Cihatçı İslamcı örgütler, Esad'a ve batılı emperyalistlere rağmen büyümeye başladılar ve bugün ciddi bir güç hâline geldiler. Suriye içinde destekleri fazla olmasa bile uluslararası bir örgütlenmeye sahip olan cihatçı İslamcı örgütler, yeterli eğitimli kadroları, silahı bulmakta zorluk çekmediler. Baştan ÖSO içinde örgütlendiler, fakat giderek bağımsız askeri birimler kurdular ve bağımsız bir askeri stratejiye sahip oldular.
Esad'ın kimyasal silah kullanmasını kırmızı çizgi olarak ilan eden ABD, müdahale etmedi. Sonunda Esad kimyasal silah kullandı ama ABD ve İngiltere gene müdahale etmediler.
Sonunda ABD, Rusya ile anlaştı ve Esad elindeki kimyasal silahların imha edilmesini kabul etti. Buna karşılık ABD de Esad rejimini rahat bırakmayı kabul etti.
Şimdi Suriye içinde cihatçı, İslamcı olmayan devrimci muhalefet oldukça zor durumda. Elinde sadece Suriye ordusundan kazandığı silahlar var, doğru dürüst bir askeri ve politik önderliği yok. Üstelik şimdi Esad güçlerinin yanı sıra giderek artan ölçüde cihatçılarla da çatışıyorlar.
Esad/Baas diktatörlüğünün ABD ile ilişkisi ise giderek düzeliyor, ısınıyor. Kerry, Esad rejiminden kimyasal silah gelişmesinden sonra övgü ile bahsederken, sayısız ABD'li yetkili Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan ve Türkiye arasındaki sınırların bozulması olasılığından kaygı duyduklarını, bu nedenle Esad'ın yerinde kalması gerektiğini anlatmaya başladılar.
Türkiye'de ulusalcı sosyalistlerin 1000 gündür anlattıkları antiemperyalizm palavrası şimdi suya düşüyor. ABD ile Esad'ın arası düzelirken, Suriye muhalefeti ile emperyalizmin (batı ve doğu) arası açılıyor. Cihatçılar ise kendi programları ve hedefleri doğrultusunda ilerliyorlar.
Biz, en baştan itibaren Esad'ın antiemperyalist olmadığını vurguladık. Bu, şimdi çok daha açık bir doğru. Batılı emperyalistlerin Suriye'ye saldırmalarının mümkün olmadığını defalarca yazdık. Bu da artık açık bir doğru. Esad/Baas rejiminin kanlı bir diktatörlük olduğunu sürekli anlattık. Bu da artık çok açık bir doğru.
Sonuç? İç savaş devam ediyor. Suriye muhalefetini, devrimci güçleri zor günler bekliyor.
Suriye denince elbette bir de Rojava sorunu var.
Kürdistan'ın bu batı bölgesinde, yıllardır Esad/Baas rejimi tarafından yurttaş olarak bile kabul edilmeyen Kürtler, oluşan yeni koşullarda durumu iyi değerlendirdiler ve bölgede otonom bir yapı kurdular. Esad'la, cihatçılarla ve zaman zaman da ÖSO güçleri ile çatıştılar ama askeri olarak üstünler ve bu çatışmalar, Rojava'daki gelişmeyi etkilemedi.
Türkiyeli sosyalistler, bütün olanakları ile Rojava'yı ve Suriye'de diktatörlüğe karşı direnen, mücadele eden güçleri destekleyecekler. Türk ulusalcı sosyalistleri ise içine oldukları pisliğin içinde şimdi ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini arayıp bulsunlar.
Doğan Tarkan
Yorum Yap