- 24.03.2015 00:00
A)Deşifre Programında Anlatamadıklarım.
Mehmet Ali Öner’in sunduğu Deşifre programı 20 Mart’ta STK temsilcilerinin katılımıyla Diyarbakır’da gerçekleşti.
Acizane kardeşiniz olarak Diyarbakır DES il Başkanı sıfatımla katıldım. Hazırlıklı ve donanımlıydım. Fakat programın akışı içinde bazı katılımcıların kontrolsüz konuşması, faydalı bir katkı yapmama engel oluşturdu. Derdimi sizinle paylaşıyorum.
Anadolu insanına selam ve dualarımı gönderiyorum. Çünkü selam ve dua kavramları şu barış sürecinin iki temel anahtarıdır.
Malumunuz yüzyıl önce Bediuzzaman Sultan Abdulhamid’e üç dille eğitim/öğretim yapacak Medresetüzzehra adında Diyarbakır, Bitlis ve Van’da birer okulun açılmasını talep ediyor ama kabul görülmüyor.
Cumhuriyet kurulduktan sonra bu teklif TBMM’i tarafından uygun görülüp 150 bin altın ödenek tahsis edilir. Fakat ikinci Meclis bunun bir kenara bıraktığı gibi 1924 Anayasasında dinimizi ve dilimizi dahi tanımıyor.
Bu haksız gelişmenin karşısında Kıyam eden Şeyh Sait ve arkadaşları idam ediliyor ve sonrasında Kürtlere müthiş bir baskı uygulanıyor, nerede nitelikli dirayetli bir Kürt varsa ya öldürülüyor yada sürgüne zorlanıyor.
Derken 12 Eylül 1980 ihtilâlı sonrasında Kürtçe konuşma yasağı getiriliyor. Bu en büyük kırılma noktalarından birisi. Düşünün sabah kalkıyorsunuz anadilinizle konuşmanız yasaklanmış, tarifi mümkün olmayan bir zulüm.
Ben 1993 yılında zamanın Başbakanına 10 sayfalık bir rapor göndermiştim. Bir paragrafı çok çok manidardı. Demiştim ki, Dil Allahın ayetlerindendir eğer bu ayeti yok sayar, hapsederseniz eninde sonunda bir mağlub olacaksınız. Maalesef şu anda biz bunun cezasını yaşıyoruz. Üstelik bu zulme karşı Kürtlerin kahir ekseriyeti “ya sabır” çekerek sessiz protesto ediyor, bir kısmı da benim gibi kalemiyle kelamıyla mücadele ediyordu.
2015 yılında Başbakanımızın sorunu kabul edip çözümü için çaba sarf etmesiyle başlayan iyileştirme süreci bu gün bir hayli mesafe kat etmiş, herkes herkesim gücü nisbetinde bu barış sürecine katkı sunmalıdır. Bu süreç bir emeğin sonucu şekillenerek bu seviyeye geldi.
Yedi yıldır devlet kurumlarını barış havasına sokmaya çalışıyor, fakat bürokrasi hantal ve uyuşuk maalesef.
Alem bilsin ki Kürt sorunu ile PKK sorunu tam örtüşmüyor. PKK ideolojik bir örgüttür ve Kürt haklının genlerinde yer yapamadı, baskı tehdit ve şantajlarla Kürt oylarını HDP’ye yönlendirdi/yönlendiriyor. Ama barış ve huzur adına silahsızlanarak hayata katılması, gençlerimizin dağdan indirilmesi de sanırım bütün Kürtleri ortak dileğidir. Hangi Kürd’ün bir yakını PKK’nin saflarında yok ki? Fakat bu demek değildir ki PKK Kürtlerin gönlünde yer almıştır.
B)Mütedeyyin Kürtler, akıl, iman ve ilim ışığında çalışıtı/çalışıyor.
Mütedeyyin Kürtler yedi yıldır onlarca konferans, form ve çalıştaylarla barış sürecinin doğru şekillenmesi için çalışma ve çaba içindedirler.
Doğu-batı kardeşlik platformu, Mazlum-Der, Diyanet-Sen, Din-bir-Sen’in muhtelif çalışmaları İHH öncülüğünde üç dille yayınlanan 10 Ocak deklarasyonu, 7-8 Mart Kürt Meselesinin İslami Çözüm Çalıştayı hepsi bir birinden manidar çalışmalar olup, barış sürecine önemli katkılar vermektedir.
C)Seküler ifadesi sinsi bir ifadedir
Bir de seküler kavram diye bir kavram başımıza bela ettiler. Ey Anadolu insanı Kürdüne de Türküne de sesleniyorum bu masum bibi görünen ifade çok tehlikeli ve sinsi bir kavramdır. Açık anlamı şudur; bir yorum ve değerlendirme yaparken ya da anayasa yasa yaparken Kur’an’ın verilerine karşı mesafeli olup evrensel değerler adı verdikleri beşeri sistemlerden beslenmeyi işaret ediyor.
Halbuki bizim özümüz İslam’dır. Akıl, iman, edep, şefkat marifet ve merhamet şahsiyetimizi şekillendirmişken, akıl kavramı dışında diğer değerlerin hiç biri seküler yaklaşımda yoktur.Bunu bir kere bilelim. Birileri açıktan ben Allah’ı tanımıyorum diyemediği için (korkudan değil halk nezdinde değerden düşeceğini bildiğinden dolayı tabi) bu kelimenin arkasına saklanıyor.
Programda birileri de İran’ı, İŞİD’i, Kobaniyi karıştırıyordu halbuki biz evimizin içindeki sorunu tartışıyorduk. Kimi dertli katılımcılar bu konuya girmeyince de ortam Nevzat Çiçek adında bir gazeteciye kaldı herhalde yedi sefer söz aldı/söze karıştı.
D) Cumhurbaşkanı boşuna “Kobani düştü, düşecek” demedi.
Kamuoyunun yanlış yorumladığı bir hadise de cumhurbaşkanımızın “Kobani düştü düşecek” demesiydi. Bilen biliyor PYD 2012 Erbil anlaşmasından çark etmiş Rojava Kürtlerine büyük sıkıntılar vermiş, Kürtlerin bir kısmı Irak Kürdistanı’na hicret etmiş(100 bin civarı) bir kısmı da ISİD’de katılmıştı, bu zulmüyle birlikte İŞİD saldırısına karşı “imdat, imdat” diye yardım istiyordu, Cumhurbaşkanının bu ifadesi, Mesut Berzani’nin uyarıları 7 Ekim’de PYD’in masaya getirip anlaşmaya bağlılığını bir daha sağladı ve daha sonra sınır yarı açıldı, peşmerge Kobani’ye geçti, çok ulıslu güç katkı verdi, Türkiye üzerine düşeni yaptı bunu bilmekte fayda var.
E)Gerçek barışı aramak lazım
Umarım bu süreç PKK ve Devlet arasında kalmaz, bu süreçte ölen öldürülen hem PKK’nin hem devletin zulmüne maruz kalan ve eğitiminden, ekonomisinden huzur ve mutluğundan mahrum kalan Kürt halkı ile devlet arasında selamlaşmayı sağlarsa kalıcı bir barış sağlanır.
PKK militanları silahsızlandırılarak hayata kazandırılmalı bu bölgede PKK ifadesi artık tedavulden kalkmalıdır. Çünkü aynen Kemalizm gibidir, İnsanlar bundan sadece korku ve kaydı duymaktadır. PKK’nin zulmü birse milisleri aracılığıyla bine çıkıyor maalesef, bu da derin devletin nahoş bir hatırası olarak Kürtlere bahşedildi. Madem derin devlet gitti yavruları da gitmelidir. Hem PKK Kürtlerin bir alt kümesidir. 7 bin PKK militanı varsa 70 bin korucu var, Hizbullah var, üstelik bunların tamamı daha Kürtlerin %20’sini bile teşkil etmiyor, dikkatli olmak lazım.
F)Nevrozu birileri kendine mal ediyor,
Artık Cemil Bayık Anadolu insanını kahredercesine ne konuşuyorsa konuşsun. O Nevroza giden herkesi kendi elemanını sanıyor. Onun için ben Newroz’un kalabalığından/neşe içinde geçmesinden bahsetmeyeceğim, çünkü nevroz HDP’nin elini güçlendiriyor.
HDP’de kendince bir barış istiyor, ama Kürtlere huzur getirecek bir barış değil çünkü hayatın içinde Kur’an yok, iman yok, edep yok. Yani Türkiye’ye Kemalist sistem ne sıkıntı verdiyse daha beterini Kürtlere yapmak peşindeler. Demokratik özerkli ve öz savunma gücünü de bu emellerini yerine getirmek içindir. Muhaliflerini sindirmek içindir.Nasıl ki birileri Ay-yıldızlı bayrağımıza Türk bayrağı diye diye bazı vatandaşları nerdeyse bayraktan bile soğuttular.Diyarbakır Newroz’u da o hale geldi.
Devletin de milletin de uyanık olmaları lazımdır. Bu münasebetle bu yazımın her duyarlı vatandaş tarafından okunmasını istedim. Doğrular acıdır, ama dilendirmek lazım.
Selam ve saygılarımla.
Yorum Yap