Gürbüz ÖZALTINLI
Gürbüz ÖZALTINLI Gazete: Serbestiyet.com

Millet iradesi

  • 6.03.2012 00:00

Başbakan’ın TÜSİAD’a baktığı zaman bir “sivil toplum örgütü”nden çok daha fazla şeyler gördüğü açık. Haksız olduğunu da söyleyemeyiz. AKP, kendi iktidarının önünü temizlerken TÜSİAD’ı çok anlaşılabilir nedenlerle yanında bulmadı. TÜSİAD, özellikle doksanlı yıllarda küreselleşmenin gerekleri üzerinden demokratikleşmeyi savunur bir tutum izliyordu. Ancak, AKP’nin seçim başarısıyla birlikte TÜSİAD için farklı bir gündem oluştuğunu söyleyebiliriz. AKP’nin bu patronlar kulübünün çevresinde toplanan “büyük sermayenin” gücünü kırmak isteyen Anadolu sermayesinden destek aldığı bir sır değil. TÜSİAD’ın bu gün Başbakan tarafından da “ideolojik” nitelikli olduğu ileri sürülen muhalefetinin, aslında sınıfsal çıkarlarla ilişkili olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Başbakan’ın“ideolojik” davranmakla suçladığı açıklamasının içinde bile yer alan, “biz seçkinlerin partisi değiliz” seslenişinde bu gerçek gizli. Adını koymak gerekirse Başbakan TÜSİAD’ın nezdinde “sınıf karşıtlarını” görüyor. Aynen TÜSİAD’ın AKP’ye baktığında gördüğü gibi.

Evet, TÜSİAD her ne kadar en güçlü patronların birliği ise de sanırım bu birlik homojen değildi ve bugün de farklı eğilimleri barındırıyor. Ancak, bu farklılık içinden oluşan bileşkenin yönü, en kritik eşiklerde hep AKP’nin aleyhine işledi. Biz bu “bitmeyen kavganın” çeşitli vesilelerle tezahürlerini izliyoruz.

Benim gibi, AKP’nin on yıllık iktidarının demokratikleşme sürecinin yararına çalıştığını düşünenler de kuşkusuz TÜSİAD’ın tüm dönem boyunca tutumundan hoşnut olmadılar. Ancak bu, TÜSİAD’ın taraf olduğu her tartışmada gözleri kapatıp onun sesine karşı çıkmayı gerektirmiyor. Eğitim reformunda ortaya çıkan görüş ayrılığı da buna bir örnek.

Eğitime ilişkin öngörülen yeni düzenleme üzerine söz alan kimileri, konuyu sadece “uzman”ların görüş belirteceği bir tartışma gibi sunmaktan kaçınmadılar. Uzmanlık bilgisinin önemsiz olduğunu herhalde hiç birimiz söyleyemeyiz. Fakat, toplumun tümünü doğrudan ilgilendiren bu kadar önemli bir sektöre ilişkin olarak, tartışmayı “uzmanlıkla” sınırlandırmaya dönük bu basıncın da kabul edilir bir tarafı yok. Aklı fikri az çok yeten herkesin söyleyebileceği sözler olduğunu kabul etmek ve iknayı esas almak yerine, her eleştiri ve uyarıyı biraz da adresine bakarak “ideolojik” olarak etiketleyip itibarsızlaştırmak demokratik bir tutum değil. Doğrusunu isterseniz hiç de zayıf olmayan görüşler ifade edildi, iyi de oldu.

Konuya ilişkin en etkili yazılardan birisi kanımca Halil Berktay’dan geldi. Berktay “kesintili eğitim”tasarısına karşı olduğunu yazdı. Makalesini uzun uzun aktaracak değilim. Kesintisiz temel eğitimin kısaltılmasını sakıncalı bulduğunu, ayrıca kız çocukların okul dışında tutulması endişesini paylaştığını iletmekle yetineyim. Yazının bana daha çarpıcı gelen yönü, Berktay’ın metodoloji üstüne inşa ettiği“siyasetin yapısı” analiziydi. Siyaset teorisi üzerine gerçekten derinleşmiş bir zihnin, somut sorunları ele alırken ne kadar verimli olabildiğinin kanıtıydı söyledikleri. İkna ediciliğini de oradan alıyordu.

Sonuçta, eğitim tartışmasında Başbakan’ı yanlış yerde bulanlardanım.

Ancak tek sorun bu değil. Başbakan’ın hangi “derin” nedenlerle olursa olsun TÜSİAD’ı “azarlarken”kurduğu argüman da çok sorunlu. Bir sivil toplum örgütüne “sen kendi işine bak” demek, onu kendi“dar” amaçlarının “haddine” davet etmek, demokratik siyaset anlayışının da dışına düşmek demektir. Eski eğitim politikalarının ekonomiye büyük zarar verdiğinin ileri sürüldüğü bir konuşmada, ekonominin “devlerinin” söz hakkı olamayacağını söylemenin acayip çelişkisi de değil burada sorun. Velev ki eğitimin de, büyük patronların da ekonomiyle bir ilişkisi bulunmasın. Bir sivil toplum örgütünün bu kadar merkezî bir konuda fikir ileri sürmesini “had aşmak” olarak yorumlayan bu argüman demokrasiyi seçim ve parlamentodan ibaret gören anlayışı ima ediyor.

Burada daha temel bir problemle karşı karşıyayız. Bu, “Millet iradesi” kavramının yorumu sorunudur.

Bu kavram, otoriter devlete karşı yürütülen mücadelede sıkça kullanıldı. Kendisini seçimlerle oluşan iradenin üstünde gören ve her türlü gayrı meşru yöntemle vesayet gücünü elde tutmaya çalışan statükoya karşı, demokrasinin asgari gereği olarak parlamentonun yetkilerine sahip çıkmayı ifade ediyordu. O içeriğiyle doğru bir işlev gördü. Fakat bugün giderek, parlamentonun, kararlarında hiç bir başka katılım ve sınır tanımamasını meşrulaştırmak için de kullanılıyor. Eline silah verilmiş bürokratlara karşı, parlamentonun yetkilerine sahip çıkılması başka bir şeydir; onun iradesinin hiç bir normla kısıtlanamayacağını, toplumun yönetime tek katılım biçiminin seçimlerde (o da bir hayli dar bir merkezce saptanan) adayları seçmek olduğunu ileri sürmek çok başka.

Bir parlamento meşruiyetini sadece seçimlerden almaz. O aynı zamanda kararlarını evrensel hukuk normları temelinde üretmelidir. Aynı biçimde; toplumun, sivil örgütler, medya, toplantı, gösteri gibi araçlarla, tartışmasına, katılımına kendini açık tutmaktan alır meşruiyetini. Görüş belirtmek için seçimlerin beklenmesini savunmak sığ bir parlamentoculuğa sıkışıp kalmak anlamına gelir. Kısacası parlamentonun da bilmesi gereken bir “haddi” vardır.

Ne yazık ki, “çoğunlukçuluğun” sakıncalarına dikkat çeken bu kavramlar, son on yılda vesayetçilerin elinde iğdiş oldu. Meşru iktidara karşı statükoyu desteklemenin demagojisine kurban edildi. Darbecilerle ortak operasyonlar yürüten gazetecilere “basın özgürlüğü” adına sahip çıkıldı. Darbe stratejisinin açık bir parçası olan mitingler “protesto hakkı”, ordunun kurdurduğu ya da el koyduğu örgütler “sivil toplum” sayıldı. Vesayetin açık kalesine dönüşmüş yargı kurumlarının hukuku ayaklar altına alan kararları, “iktidarın hukuki denetimi” demagojisiyle savunuldu. Sonunda geride, meşru iktidarın savunulması için elde kalan tek popüler kavram “millet iradesi”oldu.

Yani, yazık oldu.

Şimdi bu tahribatın onarılması zamanı...

ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar