Gürbüz ÖZALTINLI
Gürbüz ÖZALTINLI Gazete: Serbestiyet.com

Kürt barışını anlamak

  • 23.03.2013 00:00

 Bu büyük akıntının karşısında hiç kimse duramaz. Sözüm öncelikle, geçmişte kalmış cennetlerini delice özleyen her türden “dili var gözü yok” olanlaradır:

Önce dünya değişti, sonra Türkiye. Şimdi de Ortadoğu değişiyor.

Evet, doğrudur; çok acılı bir modernleşme macerasından geldik bu günlere. 19. yüzyılın başlarından beri düşe kalka “ilerliyoruz”. Macellan’ın varisleri gibiyiz. Hep “Batı”ya doğru giderek bulunduğumuz yere ulaşan bir yolculuğun içindeyiz. Fakat coğrafyanın gerçekleriyle, toplumun gerçekleri çok farklı. Toplumlar yolculukları içinde değişiyorlar. En sevdiğim büyük Türk düşünürlerinden Emrah Serbes’in hatırlattığı gibi “her temas iz bırakır”...

Biz de Batı’ya doğru gidip kendimizi ararken değiştik. Batı’nın kurumlarıyla, siyasal akımlarıyla, değerleriyle tanıştık. Bir yanımız Ortadoğulu kalırken diğer yanımız modernleşti. Ne tam bir Doğulu ne tam bir Batılı. Kendine has bir sentez; adı konulamaz bir melezlik...

Kimilerine göre “mahcubiyet verici bir yarım Batılılık”; bir “medeniyet eksikliği”!...

Başka bazılarına göre de “öz kimliğin sulanması; dönülmesi gereken bir yozlaşma”...

Her ikisi de marjinal. Ana gövde bu yolculuktan mutlu. Çağımızın gerçeği bu: Etkileşim, değişim ve yeniden oluşum. Gelenekle yeni olanın barıştığı makul denge.

Macellan’ın yolculuğunu biz böyle yaşadık. “Efendiler”le “parya”lar yer değiştirdi. Fakat “parya”lar da eski parya değil artık. Yeni dünyayla tanıştılar.

Kendilerini “medeni”, paryaları “barbar” olarak görmeye alışmış olanlarımız bu macerayı bugün de doğru okuyamıyorlar. Onlar, bunca yılın modernleşmesinin bize kattıklarıyla “Arap Baharı”nı kansız kaossuz yaşadığımızın farkında dahi değiller. O kadar değiller ki, bu büyük değişimi yapanları devirecek bir darbeyi bizim “baharımız” olarak selamlamaya hazırlar.

İşte bu tarihtir ki; önce “parya”ları ayağa kaldırdı; onları, kılıçla kanla değil; kürsülerle sandıklarla sözün sahibi yaptı. Şimdi de Kürtlerle Türkleri barıştırıyor.

Bütün Ortadoğu nerede ne zaman biteceği belirsiz bir çatışma ve dağılma hâli yaşarken; biz büyük kucaklaşmaya doğru ilerliyoruz.

Doğu-Batı sentezi: Kanımca, Türk-Kürt barışının arkasında yatan büyük tarihsel gerçeğimizin adı budur. Biz, “Doğu”nun kültürel kodlarını küçümseyenlerden, İslam toplumlarıyla temas noktalarımızı tehlikeli bulanlardan kurtulamasaydık bu barış olmazdı. Fakat biz, “Batı”ya doğru yola çıkmamış; insan hakları, özgürlükler, parlamento, seçimler, sivil irade kavramlarıyla tanışmamış olsaydık da bu barış olmazdı.

Bu savaşı bir bakıma “Doğu’nun değerleri”ni yok sayan “Batıcılar” çıkarttı.

Şimdi onu “Batı’nın değerlerini” yok saymayan “Doğulular” bitiriyor.

Bu bir “Pax Ottomana” değildir. “Geleneğin dirilişi” diyerek noktayı koyamayız.

Unutmayalım hepimiz Batı’nın icadı olan “Demokrasi” çağrısında buluşuyoruz.


Bir çift söz de “endişeli” dostlara

Kuşkusuz ki demokrasi mücadelesi önemini kaybetmiyor. Adı üstünde, bu bir mücadele. Fakat özellikle“Doğu Despotizminden” korkan demokrat aydınların bu barış günlerinde takındıkları tutum da eleştiriyi hak ediyor kanımca.


“Ortada Uludere dururken biz neyin barışını konuşuyoruz”
... “Milli Güvenlik Kurulu mevcudiyetini korurken, hâlâ 12 Eylül yasaları orada dururken hangi demokrasiyi tartışacağız”... “Anayasa değişmedikçe Balyoz, Ergenekon davaları ayrıntıdır”...

Bu sözleri duyuyoruz...


“Anti-politikanın”
 adı ilke ve vicdan oldu. Aydının rolü, maksimalist çağrılar adına yaşamsal politik dönüşümlerin küçümsenmesine indirgendi.

Bu söylem yeni değil. Biz, dönüşümün ilk yıllarından beri “ilke” vazetmenin siyaset sayıldığı tutumu“sol”dan tanıyoruz. “Bırakın birbirlerini yesinler” diyenler, “devrim” olmadıkça her şey egemenler arasında yürüyen kayıkçı dövüşüdür, ayrıntıdır, aldatmacadır düşüncesindeydiler. Bugünün kimi demokrat aydınları böyle muhayyel bir “devrim” uğruna konuşmuyorlar, tamam. Ama bekledikleri demokratikleşme adımlarını savunmayı günün yaşamsal dönüşümlerini küçümsemenin gerekçesi kılmaları da onları farklı bir yere taşımıyor.

Eğer “ilke ve vicdan”, kimilerini Kürt barışının önemini dahi göremeyecek bir yere getirmişse, milyonlarca insan meydanlara dökülmüşken onlar bu tarihî günün tadını çıkartamıyorlarsa, bunun üzerine oturup düşünmelerini öneririm.

Bu toplumun demokrasiyi hakkıyla savunacak seslere ihtiyacı var.

Fakat bu rol, Ergenekon davasını “ayrıntı” sayan, Kürtlerin silah bırakmasını bile “aldatılma”endişesiyle yaşayan bir akıldan geçmiyor.

*


NOT:
 İki hafta yokum. “Batı”ya gidiyorum. Aynı yere varmak umuduyla...


ozaltinli@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar