Halil BERKTAY
Halil BERKTAY

Gazete: Serbestiyet.com

Çanakkale’de ne oldu, ne olmadı

  • 27.10.2012 00:00

 Velhasıl Çanakkale merakı, geçen gün anlattığım gibi başladı bende; ama tabii aile anıları (Torosyan’ınkiler değil dedeminkiler gibi gerçeğe sadık bile olsalar) tarih sayılamaz. Fakat iş orada kalmadı; ardından yıllar boyu okumalar geldi; bir de Çanakkale gezileri, araziyi dolaşıp kitaplar ve haritalarla karşılaştırdığım. 1995’te bir sefer, o zamanki Europalia projesinin bağlantılarıyla Boğaz Komutanlığı’na bile misafir olduk Dardanos’tu; Anadolu sırtlarında gizli Turgut Reis bataryasının 18 Mart’tan sonra alelacele Almanya’dan getirilip yerleştirilmiş (ama hiç savaşmamış) taretli ağır toplarıydı derken, neredeyse görmediğim yer kalmadı. 1999’dan beri de hemen her yıl, Sabancı öğrencilerimizi ve bütün üniversite camiasını da götürüyoruz Gelibolu savaş meydanlarına, Cemil Koçak ve Akşin Somel’le birlikte. Böyle 10-12 defa gitmiş olmalıyız. Bari kendi adıma dâvet edeyim; bir seferinde Ayhan Aktar (AA) da gelirse, araziye çıkınca belki o da anlar, Ertuğrul neresi, Alçıtepe neresiymiş; batarya gözetleme mevkii nerede olur ve nerede olamazmış. Yıllar sonra “masa başında” bırakın tarihi, basılı kaynakları önüne alıp düpedüz roman yazanın Sarkis Torosyan olduğunu gene de kabul eder mi, artık o kadarını bilemiyorum.

Bana gelince; AA’nın 22 Mart 2010 yazısına yönelttiğim eleştirilerin böyle bir arka planı vardı. Şunları söylemiştim, kitabın ne İngilizcesini ve tabii ne de Türkçesini görmediğim 10 Nisan 2010’da: (1) Torosyan’ın teğmen (mülâzım-ı sâni) rütbesiyle tabya kumandanlığına ve hele Ertuğrul tabyası kumandanlığına atandığına inanmak çok zor. Tabya veya batarya komutanları genellikle yüzbaşı veya üsteğmen oluyor; keza muvazzaf üsteğmen veya teğmenlere komutan yardımcılığı veriliyor; ihtiyat zabitleri (“zabit vekili” rütbesiyle) üçüncü sırada yer alıyordu. Nitekim Halil Namık Beyin görev yaptığı, Ertuğrul’dan daha önemsiz Dardanos bataryasının subay kadrosu tamamen bu şemaya uygundu.) İngiliz haritaları ve savaş tarihlerinde Fort no. 1 (bir no’lu tabya) diye geçen Ertuğrul, o sırada Boğaz savunmasının en güçlü ve Seddülbahir’deki uç konumuyla en açıktaki bataryasıydı. Yani olağanüstü sorumlu bir mevzi ve mevki niteliğini taşıyordu.

(10 Nisan 2010’daki bu eleştiriye, tam yeri gelmişken bir şey daha ekleyeyim: Torosyan, artık İngilizcesi de elimde olan kitabında, yanlış veya doğru, israrla Harbiye’den Second Lieutenant çıktığını söylüyor. Bu, tabya komutanlığı iddiasını daha da vahim kılıyor, çünkü Second Lieutenant teğmenliğin en üst değil onun bir altı kademesidir ve Osmanlıca karşılığı mülâzim-i sâni, bugünün Türkçesiyle teğmen oluyor. “Evvel” burada “önce” alınan değil, “birinci” (veya üst) mülâzımlık; “sâni” de “sonra” alınan değil “ikinci” (ast) mülâzımlık anlamında. Oysa ya Torosyan’ı Türkçeye çeviren Gizem Şakar, ya kitabı yayına hazırlayan AA, bunu israrla ve her yerde üsteğmen [= First Lieutenant, mülâzim-i evvel] yapmış. Herhalde böyle çetrefil işlere girerken hiç olmazsa en temel terminolojiyi bilmek iyi olurdu.)

(2) 10 Nisan 2010’da belirttiğim gibi, çok daha önemlisi, Torosyan’ın ve dolayısıyla AA’nın, 19 Şubat 1915 “deniz savaşı”nda “ilk düşman zırhlısı”nı da bu Ertuğrul tabyasından atılan mermilerin “batırdığını” yazması. İşte bu, hiç ama hiç olamaz. Zira 19 Şubat 1915’te, bırakın “zırhlı”yı, ne tür olursa olsun herhangi bir gemi batmış değil. Hattâ 19 Şubat’ın doğru dürüst bir “deniz muharebesi” olduğu bile söylenemez. Hayli uzak mesafeden bir keşif ve yoklama harekâtı, bir yumuşatma bombardımanından ibaret. O sıradaki İngiliz filo komutanı Amiral Sackville Carden’in Boğaz savunmasını üç aşamada kırma planının ilk safhası. Kıyı mevzilerine biraz hasar verdirmekle birlikte, umdukları başarıyı buldukları söylenemez. Öte yandan, bırakın gemi kayıplarını, uzun süre isabet almaları bile söz konusu değil, zira kara toplarının menzili dışından ateş ediyorlar. Ancak yaklaşıp menzili 5-7 kilometreye indirdiklerinde, Osmanlı tabyaları da karşılık verebiliyor ve tek tük bazı gemilerde hafif hasar meydana geliyor.

(3) 19 Şubat’tan sonra Torosyan Ertuğrul’dan alınıp Rumeli Hamidiye tabyasına verilmiş. 22 Mart 2010 yazısının devamında AA, asıl 18 Mart çarpışması sırasında da bu Hamidiye tabyası mermilerinin düşman zırhlılarını batırıp savaşın kaderini değiştirdiğini kaydediyordu. Buna da bir kere daha “hoop !” demek ihtiyacını duymuştum, çünkü (geçen yazımda anlattığım gibi) 18 Mart 1915’te hiçbir İngiliz veya Fransız zırhlısı sırf veya esas olarak top ateşiyle batırılmadı. Kaybettikleri üç gemi de (Bouvet,Ocean ve Irresistible) mayına çarpıp sulara gömüldü. O tarihte “Sadece şu kadarıyla,” demişim, “Sarkis Torosyan en hafif deyimiyle 1915’teki rolünü biraz mübalağa etmiş gibi duruyor.”

Buna AA’nın verdiği cevabın dayanılmaz hafifliğine gelecek hafta değinecek ve oradan devam edeceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar