Hidayet Şefkatli TUKSAL
Hidayet Şefkatli TUKSAL

Gazete: Serbestiyet.com

Üç konu

  • 13.09.2012 00:00

 Bugünkü yazım için aklımda üç konu vardı. Biri Başbakan’ın haletiruhiyesi, ikincisi Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in yeni eğitim sistemine dair açıklamaları, üçüncüsü de öğretmen arkadaşlarım ve okurlarımdan gelen telefon ve maillere dayanarak Sayın Bakana ileteceğim taleplerdi. Kısa kısa hepsine değinmek istiyorum. Başbakanımızın haletiruhiyesi konusunda yazacağım şeyleri aslında çarşamba günkü karikatür son derece güzel bir şekilde özetlemiş. Ben de tam öyle diyecektim. Hatta geçmişte, Sayın Başbakan’ın çok sevdiği bir arkadaşımla yaptığımız bir telefon konuşmasına atıfta bulunacaktım. Henüz AK Parti’nin ikinci iktidar dönemiydi. Aynı zamanda hemşerim olan ve partinin hem kurucularından hem de perde arkasındaki etkin aktörlerinden biri olan arkadaşımla telefonda konuşuyorduk. Tabii ki konumuz siyasetti. Arkadaşım Tayyip Bey’den bahsettiği her cümlede, onu “Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan” şeklinde anıyordu. Ben de her cümlede bu repliği duymaktan sıkılınca dedim ki; “Yahu şurada aramızda konuşuyoruz, niye Tayyip Bey demiyorsun da, sanki protokol konuşması yapıyormuş gibi böyle uzun bir ifade kullanıyorsun?” Arkadaşım: “Ama o bir dünya lideri!” diye cevap verdi. Ben de “Tamam bir dünya lideri, ama aynı zamanda senin benim gibi bir Allah kulu değil mi” diye sordum. Arkadaşım “Evet, tabii” gibi bir şeyler söyledi. Sonra ben tekrar sordum: “Allah aşkına bana doğruyu söyle, sen ve senin pozisyonunda olanlar, yanlış gördüğünüz bir konuda bir kere bile yüzüne karşı Başbakan’ı eleştirebiliyor musunuz?” Arkadaşım. “Hayır!” diye cevap verdi. Ben de ona dedim ki: “İşte siz bu tutumunuzla aslında Tayyip Bey’e en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Çünkü onu öyle bir psikolojiye alıştırıyorsunuz ki, adam artık eleştiride bulunanları ‘düşman’ gibi algılayacak! Ben sizi uyarıyorum, bu tarzınız ne insani ne de İslami açıdan uygun değil!” Evet, görüldüğü gibi, etrafında sürekli onu pohpohlayan ve bunun karşılığını da çeşitli şekillerde alan oldukça kalabalık bir partililer ordusunun eseri olan bir başbakanla muhatabız çoktandırAyşe Böhürler,Fatma Bostan Ünsal gibi yine kurucu arkadaşlarımızın, son derece iyi niyetle yaptıkları eleştirilerin bile Başbakan tarafından nasıl hoyratça karşılandığı malum. Oysa dindarlar, henüz iktidar rüyaları gördükleri dönemlerde, demokrasiyi bile yeterince adil görmezken, ideal bir yönetim anlayışını şu anekdotla tarif ederlerdi: “Hz. Ebu Bekir halife seçildiğinde etrafındaki sahabeye şöyle bir hitapta bulunmuş: ‘Ey arkadaşlarım, aslında en iyiniz ve en layığınız ben olmadığım hâlde bu göreve getirildim. Eğer yanlış yaptığım bir şey görürseniz beni doğrultun!’ O günkü sahabe bu günkü şakşakçı partili güruhu olmadığı için şöyle cevap vermiş: ‘Tabi yâ Ebû Bekir, gerekirse kılıçlarımızla seni doğrulturuz!’” İşte o günlerden bu günlere geldik! Allah’ tan koktuklarını, peygambere ve ashabına saygı duyduklarını iddia edenlere, ben yeniden bu kıssayı hatırlatıyorum.

 Gelelim ikinci konuya: Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer birçok televizyon kanalında konuşuyor, iyi de ediyor. MEB sitesinde bu konuşmaların deşifresi de yayınlanıyor. (Yalnız bu metinleri bu işten anlayan birilerinin gözden geçirmesi gerek.) Bu konuşmalardan edindiğim bilgiye göre, yeni sistemin çıkış noktası, başka ülkelerden daha az matematik, daha az fen bilgisi, daha az din dersi vb. bulunan eski sistemin; 66 ay uygulaması, ders saatinin arttırılması ve seçmeli derslerle, zamana yayılmış ve çeşitlendirilmiş bir müfredatla, revizyonu esasına dayanıyor. İnşallah arzu edildiği gibi olur, bekleyip, izleyip göreceğiz. Ancak, bu hafta aldığım telefonlar, mini mini birlerin ve öğretmenlerinin işinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Bakan 66 aylık çocukların çoğunun anasınıfı tecrübesi yaşadığını, bu yüzden okula uyum probleminin pek yaşanmayacağını, okulların da lavabo vs. gibi ihtiyaçlar açısından revize edildiğini belirtiyor. Ancak,anaokullarında çocukların karşılanması, tuvaleti gibi ihtiyaçlar için bir yardımcı personel uygulaması vardır, bu uygulama 1. sınıflarda yok. Bu yüzden öğretmenlerin de öğrencilerin de sıkıntı çektiklerine dair telefonlar aldım. Belki, müsait olan velilerden yardım istenerek işler yoluna girinceye kadar bu sorun aşılabilir, ancak buna dair bir rehberlik yapılmaması önemli bir sorun. Bir başka sorun da, özür atamalarıyla ilgili. Sayın Bakan bu konuda, öğrencinin menfaatini önceleyen kararlı bir tutum almış görünüyor ve bu açıdan haklı olabilir ama,asker, hâkim ve savcı eşlerinin tayinlerinin yapıldığı; eşi öğretmen olanların mağdur edildiği, torpili olanların yine atamalarını yaptırdığı şeklinde mailler aldım. Bunları Sayın Bakan’ın dikkatine arz ediyorum. Ayrıca Temel Öğretim ders kitaplarını yazan ekipten de, sorunlarını dile getiren mailler aldım. Bu ekipten bazı öğretmenlerin yarım gün okulda derslere girmekle, yarım gün de ders kitapları yazımı işiyle görevlendirildiğini, ancak kendilerine herhangi bir ek ücretin ödenmeyeceğini öğrendim. Bakan emrine dayandırılan bu uygulamanın bir kez daha gözden geçirilmesi sanıyorum gecikmeden yapılır. Aksi hâlde, bütün kitapların özel sektöre yazdırılması gibi bir ihtimal ortaya çıkıyor ki, Sayın Bakan’ın bundan haberdar olmaması düşünülemez.

Bitirirken, çocuklarımız için büyük bir tehlike hâlini alan obezite ile mücadele adına, geçtiğimiz yıl okul kantinlerinde satılması yasaklanan yiyeceklerin bu yıl serbest bırakılması kararına bir veli olarak çok üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Bu konuda yetkilileri ve velileri göreve davet ediyorum.


htuksal@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar