Hidayet Şefkatli TUKSAL
Hidayet Şefkatli TUKSAL

Gazete: Serbestiyet.com

Görünmez insanlar

  • 28.02.2013 00:00

 Akşam karanlığı yeni bastırmışken, kocaman kâğıt toplama araçlarının arkasında kaybolmuş insanlara rastlarım. Çok az kadın gördüm şimdiye kadar, genellikle genç erkeklerdir bu işi yapanlar. Gözleri yerdedir, bakışlarınızla karşılaşmaz. Ne onların bir görünme arzusu vardır, ne de bizim gibi insanların görme hevesi. Öylece iki insan olarak karşılaşırız ancak birbirimizden kaçırdığımız bakışlarla, birbirimize “yok” muamelesi yaparız. Böyle her karşılaşma beni düşündürür, bu ilişkisizlik yüreğimi acıtır, onu gördüğümü, yaptığı işe saygı duyduğumu, kolaylıklar dilediğimi söylemek, hissettirmek isterim ancak cesaret edemem.

Gün boyunca karşılaştığımız, kendilerinden hizmet satın aldığımız pek çok insanla da, anlık karşılaşmalar/ilişkiler yaşarız. Genellikle alışılmış birkaç cümle kurarız ama bunlar o kadar otomatik ve ezber cümlelerdir ki, birbirimize değmeden geçip gider.

Daha uzun karşılaşmalarda da benzer görünmezlikler yaşanabilir. Mesela bir kabul gününde misafirlere hizmet etmek ve ev sahibesine yardımcı olmak üzere tutulmuş gündelikçi kadınların da, o kadar ortada oldukları hâlde aslında görünmez olduklarına şahit olmuştum. Misafir kadınlar neşeli ve gürültülü seslerle muhabbet ederken, onlar hiç konuşmadan ve gözümüze bakmadan hizmet ediyorlardı. Bu görünmezliği herkes kabullenmiş gibiydi, kimse yadırgamıyordu; ya da herkes rahatsızdı ama ne yapabileceklerini bilmiyorlardı.

Benim bu duruma empatim bir marifet değil aslında, bu işin kendi başıma da sık sık gelmesinden kaynaklanıyor. Bugün misal, kızımla bir kafede oturuyorduk, bir ara ben onu kucağıma yaslayıp sarıldım. Biz ana-kız öyle sarmaşmışken, yan masadan gelen genç bir adam, hiçbir şey sormak ve söylemek zahmetine katlanmadan, kızımın oturduğu sandalyeyi kaldırdı, götürmeye yeltendi. Böyle zamanlarda kanımın beynime sıçradığını hissediyorum, kendime hâkim olmaya çalışarak “Ne yapıyorsunuz, oraya kızım oturuyor!” dedim. Genç adam, “A öyle mi, ben boş zannetmiştim!” dedi. “Boş bile olsa izin istemeniz gerekmez mi” sorumu duymadı bile, biraz öteden başka bir boş sandalyeyi kaptı, hevesle yan masaya geri döndü.

Bu, çok basit sıradan bir “ihmal” bir “boş bulunma” olarak görülebilir ancak, genç adamın bir“kusura bakmayın” lafını bile muhatabına çok görmüş olması, aslında orada hiç muhatap görmediğini ima etmektedir.


Takva körlüğü

Ya da dindar bir karı-koca ile karşılaştığınızda bazen aynı duruma düşersiniz. Kadınla canciğer muhabbet edersiniz ama adam ne selam verir, ne muhatap olur, sanki ağızsız, dilsiz bir duvar gibi öylece bekler yanınızda. Bu da takva körlüğüdür ne yazık ki. Bizim gibi kadınlar bu türden körlüklere en az öbürleri kadar sık muhatap olurlar.

Hatta bir keresinde şöyle bir olay bile yaşanmıştı. Devlet memurlarına yönelik dil kursları veren Devlet Lisan Okulu’nun bir Arapça kursunda, kadın öğrenciler en önde oturmaktadır. Derse gelen hocalardan biri, dersi hep kadınların arkasında durarak, sadece erkeklerle muhatap olarak anlatmaktadır. Bu tarz bir süre böyle devam eder ancak bir müddet sonra hoca en önde ders anlatmaya başlar. Benim iyi niyetli kadir kıymet bilir arkadaşlarım da, hocaya bu yeni durum için teşekkür ederler. Hoca“Teşekküre gerek yok!” der ve devam eder: “Ben sizleri takvalı hanımlar zannetmiştim, onun için saygıdan arkanızda ders anlatıyordum ama gördüm ki öyle takvalı makvalı değilsiniz, onun için burada anlatmaya başladım!” İşte “buyur buradan yak!”netameliliğinde bir cevap devletin takva takometreli hocasından. Bu olayın 21 yıl önce yaşanmış olması, bugün durumun daha iyi olduğu anlamına gelmiyor. Birileri birilerini görmemeye, saymamaya, aşağılamaya devam ediyor...


htuksal@gmail.com

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar