Hidayet Şefkatli TUKSAL
Hidayet Şefkatli TUKSAL

Gazete: Serbestiyet.com

“Affedilmişliği” affetmeyen kızlar

  • 11.12.2013 00:00

 Bugün köşemi, H. Seher Çevik’e tahsis ettim, okuyunca beni anlayacaksınız:

Evet, hep haber olmuştur çocuğuyla üniversite okuyan anneler ve 40 yaşından sonra üniversiteye devam edenler ama bu günlerde, hiç haber olmayan, haber değeri taşımayan, üniversitelerde neredeyse çocuğu olacak yaştaki talebelerle okula giden öyle çok “anne olmuş kız” var ki… Peki, kim bu  kızlar? Bin yıllar önce başörtüsü sebebiyle okulu bırakmak zorunda kalan kızlar.

Çoğumuz evli barklı kadınlar olmuşuzdur ama, o yıllar öncesi toy kızlarızdır okulun kapısına gelince. Okul ki, sırf başımızdaki örtü yüzünden aşağılandığımız kovulduğumuz yerdir. Okul ki, kapısında polis ordusu bir tek biz, o toy kızlar için, beklerdi. Okul ki, kapısında günlerce belki alırlar diye tenhalaşa tenhalaşa, bir avuç kalana değin, ümitle duayla beklediğimiz demirdir.

Okul ki, acıdır, hıçkırıktır, öfkedir… Ah gençliktir!…

Okul ki, demir parmaklıkların ardında kalmış taş duvardır…

Okul ki, arkadaşlarınla bahçesinde ki huş ağacının altında oturup bir yandan ders çalışıp bir yandan şiirler okuduğun yerdir: “ Sen benim yan gelip yattığıma bakma, ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim…”

Okul ki, gün gelip o huş ağacına, demir parmaklıklara asılıp selam göndermedir…

Okul ki, o demir parmaklıklara incecik, sıcak ve yumuşak parmaklarınla boğarcasına sarılıp “Şart olsun bir gün, elbette döneceğim” dediğin, huş ağacını şahit tuttuğun yerdir…

Okul ki, o demir parmaklılara bir damla gözyaşını bile değdirmeye tenezzül etmediğin, bir damla gözyaşını ziyan etmediğin yerdir…

Şimdilerde döndük okula ve biz birbirimizi, kovulduğumuz günlerdeki, ne yapacağını bilmez haldeki yetimliğimizden, üveyliğimizden tanıyoruz, kalp çarpıntısından… yaralı bir yürüyüşten… Biz, birbirimizi gözlerimizde şimşek gibi parlayan” neden?” sorusundan tanıyoruz…

İşte o kızlar, o üniversitelerden kovulmuşluğun ürkekliğiyle devam ediyorlar okula, biri “hişt!” der mi acaba endişesiyle, korkuyla sıçramaya hazır, yürek çarpıntılarıyla geçiyorlar o demir kapıdan…

İşte o kızlar, o üniversite arkadaşlığına doymamış, aniden savrulmuşluğun şaşkınlığı hala üzerlerinde giriyorlar derslere…

İşte o kızlar pek çoğu evlenmiş çoluk çocuk sahibi, kimisi evlenmeye geç kalmış şimdilerde hamile, ama işte okuldalar yine de.

O bileğimizin hakkıyla kazandığımız üniversitelere döndük dönmesine ama o delişmenlik, o öğrenci kaygısızlığı çoktan terk etmiş bizi. Hepimizin yüreği bir yerlerde acıyla paramparça. Kimimiz okula gelirken, ardımızda hıçkıran küçücük, henüz dillenmiş çocuklarımızı bırakıyoruz; “Anne gitme!” nidası kulaklarımızda, ana yüreğinin o yanmışlığının acısıyla giriyoruz derslere.

Kimimizin bebekleri daha yeni doğmuş, emmesini gereken sütler ziyan zebil… Kimimizin ki büyüse de bize muhtaç, özürlü.  Kimimiz eşini, hayatını, belki çocuklarını uzaklarda bırakarak gelmiş, parçalanmış aileler olarak devam ediyor “okula”. Kiminin eşiyle arası açılmış, okulda yaşanan sıkıntılar karı-koca kavgası olarak yansımış hayatlarına, neredeyse boşanma noktasına gelmişler.

Pek çoğumuz çoktan devirmiş otuzunu, yarılamış yolu. Kimimiz tutunamamış bir türlü hayata, az değildir insana bunun yükü, insan zanneder ki her şey devam edecek aynıyla ve bizi okula aldıklarında kaldığı yerden devam edecek her şey, okulumuza set çekilen günün hemen ertesiymiş gibi ama film kopmuştur çoktan ve hiçbir şey aynı değildir.

Okul bitecektir ama nereden nasıl başlanacaktır hayata bilinmez. Ve biz o üniversiteleri bırakırken bizi kahraman sınıfına koymaya meraklı pek çok kişinin bu olup bitenden haberi yoktur.

Kimse bilmez her sınıf, her köşe, her oda, her kapı, her basamak anılarla, acı, zehir anılarla doludur.

Kimse bilmez bunların hepsi bize bir travma sebebidir; o üniversitenin bulunduğu semte bile uğramak istemeyiz aslında. Otobüs okula yaklaşırken midemiz bulanır, başımıza ağrılar girer, kalbimiz çarpar hızlı hızlı…

Kimse bilmez, başörtülüyüz diye vaktiyle bizi bir böcekmişcesine köşelere sıkıştırıp taciz eden o hocalarla şimdi- evet özgürce ama sıkıntılı- saatler geçirdiğimizi, yıllar önce anlattıkları dersleri, bir milim değiştirmeden tekrar tekrar aynıyla dinlemenin boğuculuğunu…  Tam kadro, memuriyette yükselmiş olarak oradadırlar yine, kimisi doçent olmuştur kimisi profesör, nasıl da o eski günleri tekrar tekrar hatırlatırlar, nasıl bir baskıdır bu insanın üzerinde…  Program değişti bahanesiyle, yıllar önce başarıyla verdiğimiz dersleri bile tekrar vermemizi isterler, tek ders yüzünden mezun olamayan öğrenciden bile “program değişti” bahanesiyle +25 dersi vermesi istenir mezuniyet için. Ve verilir o 25 ders…

Ve tüm olup bitenlere pek sesi çıkamaz bu kızların çünkü o korkutulmuşluğu, sindirilmişliği üstünden atmak kolay değildir, ve burası Türkiye’dir, ya yarın yine aynı olursa her şey, yıllardır beklenen yeni anayasadan da pek bir haber yoktur henüz, “yine alınmazsak üniversitelere” derler ve olup biten her şeye boyun eğilmeye hazırdır. Kendi aralarında bile konuşmaya, şikâyetlenmeye korkarlar ki, nerede kaldı hocanın karşısına çıkıp hak aramak… Kapkara bir çamur, zift gibidir korku yapış yapış…

Yayıldıkça yayılır bir yarasa sesiyle “Bir an önce mezun olun” telkini…

Bunlarla başa çıkarak ders çalışmak, başarılı olmak çok kolay değildir. Bizden başarı beklenir yine de “affedilmekle” başörtülü okula girebilmekle tüm sorunların bitmesi gerekmektedir! Heyhat ki bizler şanslı olarak addedilenleriz, bir de başka illerden okula gelemeyen, düzenini bırakamayan kızlar vardır onlardan hiç bahsetmiyorum zaten.

Şimdi biz, ismi “üniversite af yasası” olan bir kararla “affedilerek” üniversitelerine dönen kızlar olarak deriz ki, affedecek konumda olan biri varsa o da bizleriz, biz paramparça olmuş kızlar, biz gençlikleri, bozuk paradan bile daha kolay harcanmış kızlar ama sadece kızlar… Biz sizi hiç affetmedik ve affetmeyeceğiz, bize bu zulmü reva görenlerden hesabının sorulması için çalışıyoruz demek isterdim ama pek çoğumuz bekliyoruz sadece, o kadar…

Bu günlerde, bu yoğun gündemin, hay huyun içinde kimsenin dikkatini çeker mi bilmem bu konu ama durum böyle ve yine imdat!

H. Seher Çevik

http://serbestiyet.com/affedilmisligi-affetmeyen-kizlar/

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar