- 15.12.2013 00:00
Abant Platformu’nun Alevilik toplantısında ilginç bir isimle tanıştım. İsmi Anwar Alam. Kendisi Hindistanlı Müslüman bir profesör.
Prof. Alam’ın Hindistan’a yönelik verdiği bilgiler ilginç. Ama Türkiye’ye dair gözlemleri de en az o kadar ilginç... Hiç makale falan yazmaya kalkışmadan onun söylediklerini madde madde aktarayım istiyorum. Hatırlar mısınız, eskiden gazeteciler bizi hep Batılılar’a sorardı. Bakalım dünyanın doğusunda yaşayan Hinli bir beyefendi hakkımızda ne düşünüyor. Hadi bismillah!
• Türkleri savaşçı, sert, agresif insanlar olarak bilirdim. Bu bize İngiliz kolonyal döneminden kalma bir Türk algısı. Oysa Türkiyeliler aşırı sıcak, ilgili, yardımsever, konuşmayı çok seven insanlar...
• Ülkenize ayak bastığımda Türkiyelilerle ilgili ilk izlenimim, çok yemek yemeleri olmuştu. Bana sanki herkes sürekli yemek yiyormuş gibi gelmişti...
• Aşırı titiz, temiz ve şıksınız. Belediye otobüsü sürücüsü bile takım elbise giyiyor... Üstelik jilet gibi ütülü bir pantolonla... Bir de güzelce taralı saçlar var tabii... Türkiyeli öğrencilerim de öyle...
• Hindistan’daki Müslümanlar siz Türkiyelileri pek Müslüman olarak görmezler. Nedeni ise sizin dindarlığınızla ilgili fikirlerimizin kaynağının, Suudi Arabistan’ın Hindistan’a yolladığı imamlar olması. Araplar Kemal Atatürk nedeniyle Türkiye’nin yolundan şaştığını Müslümanlıkla ilgilerinin olmadığını düşünürler. Sırf bu yüzden, Hintli Müslümanlar, Hindistan’da 12’ye yakın okulu olan Gülen Hareketi’nin dindarlığına bile şüpheyle bakarlar.
• Hindistan’da şöyle bir inanış vardır; dünyada iki ülke mezarlıktan yönetiliyor. Biri Kuzey Kore diğeri Türkiye... Ölmüş insanların hâlâ yaşayanların hayatını kontrol etmesi anlamında söyleniyor bu...
• Bizde devlet dairelerinde Gandi’nin ya da diğer önemli liderlerin fotoğrafları yoktur, sizde her yerde Atatürk’ün fotoğrafları var, tuhaf...
• Hint demokrasisini şu durumla dFaha iyi ölçebilirsiniz. Bizde bir vatandaş, devlet başkanının karşısına çıkıp, ağzına geleni söyler. Bu konuda kimse onu yargılayamaz, cezalandıramaz.
• Bizde 22 ayrı resmî dil var. Devlet dairelerinde her evrak 22 ayrı dilde olmak zorunda. İhtiyaç duyulduğunda vatandaşa çevirmen temin edilir. Ulus tek din ve dil birliğiyle kurulan bir şey değil... Farklılıkların birarada yaşama konforudur ulusu ulus yapan...
• Bizde ulusun birliği ulusu meydana getiren bütün farklı grupların hepsini, kendi etnik ve dinî kimlikleriyle kabul etmeye dayanıyor. Böylece onlar kendilerini o ulusun güçlü ve ayrılmaz bir parçası olarak görebiliyorlar. Siz o grubun kimliğini inkâr ederseniz eğer, onlar nasıl kendilerini ulusun bir parçası olarak görebilirler ki...
• Bizde devlet her dinî grubun kendi bayramını kabul eder ve her grup kendi bayram günlerinde tatil yapar. Sizde mesela Aleviler ya da Museviler kendi kutsal günlerinde tatil yapamıyorlar.
• Din dostu devletler her zaman daha iyidir. Alevi ve diğer dinî azınlıkların geçmişte kendi varlıklarını inkâr etmesine rağmen din dostu olmayan Kemalist rejimle yakınlığı anlaşılabilir bir durum. Çünkü onlar için dindar hükümet demek çoğunluğun dini ya mezhebini temsil eden hükümet demek; bu da onları endişelendiriyor. Ama Türkiye’deki Alevi açılımı bunun her zaman böyle olmayabileceğini gösteriyor.
• Türkiye’de kendine en milliyetçiyim diyen gruplar Türkçeyi ülke sınırlarına taşıyamadı ama Gülen Hareketi taşıdı, bu durumda kim daha milliyetçi?
• Türkiye’de inanılmaz bir zenginlik, bolluk bereket var... Petrolünüz olmadan bunu nasıl başarıyorsunuz anlamıyorum. Gerçekten bravo size. Heyecan dolu ve geleceği parlak bir toplumsunuz.
Abant Platformu TV ekranlarını boşalttı
Bu yazıyı Abant’tan yazıyorum. Buraya Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın düzenlediği ‘Aleviler ve Sünniler: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak’ başlıklı toplantıya katılmak için geldim. Toplantı cuma sabahı başladı ve bugün öğleden sonraya kadar sürecek.
Toplantıya 150’ye yakın araştırmacı, gazeteci, yazar, akademisyen katıldı. Hatta bu neden dünkü toplantıda, katılımcılardan biri şöyle dedi: “Bu toplantı nedeniyle bütün aydınlar burada. O nedenle televizyon kanalları, tartışma programlarına çıkaracak kimseyi bulamıyor.”
Misafirler, İstanbul ve Ankara’dan servislerle Abant Gölü kıyısındaki Büyük Abant Oteli’ne getirildi.
İstanbul’daki misafirler için Harbiye Hilton Oteli’nin Otoparkı’ndan, Metro şirketine ait bir otobüs kalktı. Toplantıya davetli bazı yazarlar, toplantının hafta sonuna denk gelmesi nedeniyle, pek çok davetli aileleriyle gelmişlerdi. Bunlardan biri Yeni Şafak yazarı Murat Aksoy, diğeri ise Radikal gazetesi yazarı Orhan Kemal Cengiz’di... Aksoy’un bu sene okula başlayan küçük ve çok sevimli bir kızı var. Babası kızına aşırı düşkün... “Geç baba olunca böyle oluyor” diyor Murat...
Orhan’ın oğlu Cem Ege ise daha bebek...
Ben bunları yazıyorum ama umarım bana kızmazlar. Seviyorum gazeteci paparazziciliği yapmayı.
Abant’a vardığımızda hafif kar yağışı vardı. Kar kalınlığı yarım metreye yakındı... Daha doğrusu tam ölçemedim. İçimden bir ses 30 cm. diyor, başka bir ses 15 cm., acayip bir ses de bir metre falan diyor... Aslında nereye baksanız farklı bir kar kalınlığı var, ben de tam anlayamadım.
Otel fena değil, temiz, odalar gayet geniş, rahat ama sanki biraz fazla sıcak, kaloriferin ısısı düşürülebilir belki ama üşendiğim için hiç denemedim bile. Yemekleri, eh... Eh diyorum ama bayağı yiyorum... Saunası ve yüzme havuzu da var ama denedim. Odaların mini barında ise alkol yok...
Otel, Abant kıyısında. Abant dediğiniz etrafı karlı çam ağaçlarıyla çevrili minik bir göl... Bu gölün güzelliği olağanüstü. Yukarıda, merakınız gidermek için bir fotomu da koydum. Mutlu olunca nasıl çıldırdığımın kanıtı olan bu fotoğrafı, eskiden Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan sonra bürokrasiyi bırakıp Today’s Zaman’da çalışmaya başlayan Sevgi Akarçeşme çekti.
Toplantının içeriğini haberlerde okumuş, izlemişsinizdir; ek olarak ne söyleyebilirim ki. Ancak Alevi ve Sünnilerin biraraya gelmeleri, tanışmaları ve birbirlerine içlerini dökmeleri sahiden çok iyi oldu. Bana göre toplantılar her şeyden evvel bir çeşit siyasal grup terapi gibiydi. Bagajlarında az ya da çok birbirlerine karşı önyargı taşıyan iki kesim, iki halka şeklinde sıralandılar, omuz omuza oturdular, özgürce düşüncelerini aktardılar. Önyargı bagajımızı temizlemek için şahane bir yöntem bu. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’na da buna imkân sağladıkları için bin kere bravo.
Hissediyorum, burada kimler var, merak ediyorsunuz değil mi... Aklıma hemen gelenleri sayayım... Kürt yazar ve a haber’de program yapımcısı Ümit Fırat, Zaman gazetesi yazarları Ali Bulaç, Mümtaz’er Türköne... Today’s Zaman Yayın Yönetmeni Bülent Keneş... Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü ve Zaman yazarı Abdulhamit Bilici... Akademisyen Levent Köker... Birikim Dergisi Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, Taraf yazarları Murat Belge ve Cafer Solgun... Alevi araştırmacı ve eski AK Parti milletvekili Reha Çamuroğlu... Rotahaber haber sitesi kurucusu ve Yayın Yönetmeni Ünal Tanık ve eşi... Eski milletvekili Ufuk Uras... Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay.
www.vivahiba.com
twitter.com/hidirgevis
http://www.taraf.com.tr/hidir-gevis-2/makale-hindistan-da-22-resmi-dil-var-sorun-yok.htm
Yorum Yap