- 7.01.2013 00:00
Bugün manşet haberimizde okuyacağınız gibi Düzce Üniversitesinin atık suları doğru dürüst arıtılmadan bizden uzak olsun misali halen dereye bırakılıyor.
Bölgede yaşayan vatandaşların şikâyetleri üzerine bizde bu durumu sorumlu gazetecilik anlayışı gereği haber yapmışız.
Ne zaman, geçen yıl Ağustos ayında.
Ne kadar zaman geçmiş? Yaklaşık 150 gün.
Devleti yönetenler ne yapmış? Haberimiz üzerine apar topar gitmişler, burunlarını tuta tuta, o pis sulardan numune almışlar.
Sonra ne olmuş. Alınan numuneler tahlile gönderilmiş. Nereye gönderilmiş, sonuçlar nasıl çıkmış, ortada çevreye zarar verecek bir şey var mı, varsa gereği yapılmış mı bilmiyoruz.
Düzce Üniversitesinin tehlikeli sınıfında sayılan tıbbi atıklarının da bu derelere aktığı iddiaları var. Oysa Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinde “Tehlikeli atıklar kesinlikle kanalizasyon sistemine boşaltılamaz, doğrudan havaya verilemez, düşük sıcaklıklarda yakılamaz, evsel atıklarla karıştırılamaz ve depolanarak bertaraf edilemez” denilmiş.
Yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla her şey düzelmiyor. Uygulaması özenle ve adaletli bir şekilde yapılmadıkça sadece arşivlerdeki yerini almış oluyor.
Araştırmalarımız sonucu gördük ki, laboratuvar sonuçlarına göre durum vahim ama kirleten kirlettiği ile kalmış. Tehlikeli atıklar halen dereye akıtılmaya devam diyor.
Yasa ve yönetmeliklere göre bunu yapanların, tedbir almayan kurumların cezalandırılması gerek. Ahırında bir inek besleyen Ayşe Teyzenin bahçesine akan atık sudan dolayı aldığı cezayı ödemek için devletten aldığı 150 lirayı gözyaşları içersinde götürüp, ilgili kuruma ödediğin biliyoruz. Fakat gel gör ki, iş üniversite olunca akan sular duruyor. Biricik Rektörü millete rol model olarak sunup, Amerika’da onun ayak izlerini bulanlar, Beçi’deki lağım kokan dereleri görmezden geliyorlar.
İngiliz edebiyatının büyük hiciv ustası Jonathan Swift boşuna dememiş “ Yasalar örümcek ağı gibidir; küçük sinekler örümcek ağına yakalanır, eşek arıları ise örümcek ağını deler geçer.” Büyük ustanın bu sözünün aradan uzun yıllar geçmesine rağmen hala hükmünü sürdürmesi ne acı bir durumdur.
Çevreyi kirleten belli, nasıl kirlettiği belli, bu durumda yasa ve yönetmeliklere göre ne yapılacağı belli. Ama işin sorumlularının ne yapacağı belirsiz.
Sebep; çünkü karşısındaki kirletici kurum bu defa Ayşe Teyze değil, Funda hanım veyahut da Düzcemizin biricik kurumunun hanımefendi Rektörü…
Eee, oldumu şimdi, biricik rektöre hiç ceza kesilir mi? O bir bilim hanımefendisi! Diğeri ise halktan biri… Göbeğini kaşıyan, evinde inek besleyen Ayşe Teyze…
Soruyoruz şimdi sayın anlı-şanlı yetkililerimize;
“Üniversitenin atık sularından numune aldınız mı?”
“Numune aldınız mı?”
“Aldık ne olmuş”
“Peki sonuçlar ne oldu?”
“Olumsuz çıktı”
“Peki cezaya ne oldu”
“İnek içti”
“İnek nerde”
“Ormana kaçtı”
“Orman nerede”
“Sana ne? Ne sorup duruyorsun. Bak ben devletim vericem bir talimat, göreceksin.”
Tekerleme bir yana sormak gerek. Kim, kimleri neden koruyup kolluyor.Evine bir dilim ekmek götürmek için ahırında inek besleyenlere, devletin satırını acımasızca indiren bürokratlar, son sözüm size…
“ Adalet mülkün (otoritenin) temelidir”
Yorum Yap