- 18.11.2013 00:00
12 Eylül darbesi oldu.
Alkışladılar…
İHL’ler kapatıldı.
Sustular, gündemlerine dahi almadılar…
Başörtü yasağı vardı; onbinlerce başörtülü kızımızın eğitim hakları sırf başörtülü diye elinden alındı.
“Başörtü teferruattır” fetvâsı verdiler, kendi kızlarının başlarını açarak kapsama alanının dışına çıktılar…
Merve Kavakçı mecliste Ecevit ve DSP tarafından linç edildi.
Öldüğünde Ecevit’i nerdeyse evliyâ ilan ettiler…
28 Şubat oldu.
Ertesi gün gazeteleri “Hayırlı olsun” manşetiyle çıktı…
Genelkurmay “özel okulları” hakkında mânâlı mânâlı konuştu.
“İsterseniz hepsinin anantarını ve tapusunu size verelim” dediler…
Kürtçe eğitimin yasak olduğu bir ülkenin insanlarıydılar.
Dünyanın her yerinde Türkçe eğtim veren okullar açtılar…
Hep “kardeşlik” diyorlardı, hep empatiden hep empatiden hep empatiden bahsediyorlardı.
Kürtçe yasak iken Türkçe Olimpiyatları düzenlediler…
“Başörtü” dedik.
“Teferruattır” dediler...
“Andımız kaldırılsın” kampanyası düzenledik.
“Niye siz Türk değil misiniz?” diye sordular.
Köylerimizin eski isimlerini geri istedik.
“Alıp da ne yapacaksınız?” diye sordular...
Yurtlarında kendi aramızda Kürtçe konuştuk.
Sırf bunun için bizi yurttan kovdular...
Mütedeyyîn aileler sırf gazetelerine destek olsun diye, her aile bir değil üç gazeteye birden abone oldu, birini kendi okudu diğer ikisini komşularına götürdü.
Yazıişlerinde asla başörtülü bayan çalıştırmadılar, hep başıaçık olanları işe aldılar...
Bir gün olsun fâkirin, garibanın kapısını çalmamışlardır.
Gazetelerinde Koç’un reklâmlarını yayınladılar...
Her Ramazan’da iftar verdiler.
Sadece sosyeteyi ve zenginleri dâvet ettiler...
Somali için yardım topladılar, Arakan için yardım topladılar, nerede açlık ve doğal felâket olsa yardım topladılar.
WEFA insanî yardım gönüllüsü olarak gittiğim hiçbir yerde onları görmedim...
“Dînlerarası diyalog” diye bir proje başlattılar, Hristiyanlar’ı ve Yahudîler’i ehl-i kitab deyip cennete gönderdiler.
Fakat Şiîler’i sapık deyip cehenneme gönderdiler...
1991’de ABD savaş uçakları Irak’ı bombaladı, Basra’nın ve Bağdat’ın üzerine bombalar yağdı, Irak devleti de miselleme amacıyla Tel Aviv’e birkaç tane cılız füze attı.
İsrail’deki halkı koruması için Allâh’a dûâ ettiler, İsrailliler için gözyaşı döktüler ve döktükleri gözyaşını da televizyon ekrânlarından gözyaşı dökerek anlattılar...
2006’da siyonist rejim Lübnan’a saldırdı, çocuk – kadın demeden katliâm yaptı.
İsrail’in lehine Hizbullâh’ın aleyhine yayın yaptılar...
2008’de siyonist rejim Gazze’ye saldırdı, çocuk – kadın demeden katliâm yaptı.
İsrail’in lehine HaMaS’ın aleyhine yayın yaptılar...
2010’da Mavi Marmara baskına uğradı, gemide katliam yapıldı, 9 kardeşimizi gözümüzün önünde acımasızca katlettiler.
“Otoriteden izin almalıydınız. Otoriteden izin aldınız mı?” dediler, bizi siyonistlerden daha kötü vurdular…
2013’te Mısır cuntası askerî darbe yaptı, ABD ve Suudî’nin emriyle harekete geçen ordu, ülkenin seçilmiş ilk meşrû cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursî’yi silah ve tankla yönetimden indirdi, buna direnen Müslüman halka karşı Adeviye’de katliâm yaptı.
“Demokrasi sandıktan ibaret değildir” teranesini okudular, cuntadan değil İhvan’dan hesap sordular...
Türkiye’yi “derin devlet”in yönettiği eski militarist ve faşist dönemlerine geri döndürmek, sandık yoluyla deviremedikleri AK Parti iktidarını kargaşa ve anarşi çıkartarak devirmek için ne kadar kemalist, şovenist ve İslam düşmanı varsa hepsini toplayıp Gezi Parkı olaylarını sahneye koydular.
“Gezi rûhu” deyip onlara destanlar yazdılar...
Evren iktidarında Evrenci idiler.
Özal iktidarında Özalcı idiler.
Demirel iktidarında Demirelci idiler.
Ecevit iktidarında Ecevitçi idiler.
Şimdiki iktidara karşı da “muhalif” olmuşlar...
Her zaman için egemen güçten yana olmuş, daima iktidarın yanında yer almış, bir kez olsun güçlüyle, “otorite”yle ters düşmemiş idiler.
Bugünkü iktidara karşı “muhalif” olmuşlar, hatta resmen “devrimci” olmuşlar...
Bugüne dek – ister dînî, ister mezhebî, ister etnik, ister sosyal, ister sınıfsal, hatta ister ekolojik – her türlü hak talebine, itiraz ve muhalefete “fitne, anarşi, terörizm” yaftası yapıştırmış idiler.
Şimdi dershaneleri kapanacak diye feryâd û figân ediyorlar, Hükûmet’i yerden yere vuruyorlar...
Hak ve hukuktan bahsediyorlar...
Güleceksiniz belki ama, “Otorite”ye karşı geliyorlar, “mazlumiyet” edebiyâtı yapıyorlar...
Sahi ne istiyorsunuz bu kendi hallerinde, etliye sütlüye karışmayan ama soğanlıya ayranlıya daima saldırıp hakaret eden, tek gayeleri “Hizmet” ve “He is Mehmet” olan, yüreği sevgi ve merhamet ile dolu insanların dershanelerinden?
Aman dokunmayın dershanelerine. Yazıktır, günâhtır. Kul hakkıdır.
Yorum Yap