- 28.12.2014 00:00
Bir sanat dalında çok mükemmel çalışmalar ortaya koymak, ölümsüz eserlere imza atmak, bir sanat ekolünün başarılı bir temsilcisi olmak, o sanat ekolüyle özdeşleşmek, bunların hepsi o sanat dalıyla iştigal eden sanatçı için hedefleyebileceği ve varabileceği en yüksek nokta olarak kabul edilir.
Ancak bazı sanatçılar vardır ki, onlar bu en ideal sınırı da aşan, bunların da ötesinde bir anlam ifade eden isimler olarak iz bırakırlar.
Çünkü onlar, herhangi bir sanat ekolünün başarılı bir örneğini ortaya koymakla kalmaz;“kendileri yeni bir sanat ekolü başlatırlar”...
Ses sanatçısı, bestekâr, televizyon yapımcısı, şâir ve seyyâh Mehmet Barış Manço, böyle bir isimdir.
Selanik göçmeni bir ailenin çocuğu olarak 1943 yılında İstanbul – Üsküdar’da doğan ve 1999 yılında İstanbul – Kadıköy’de vefât ederek aramızdan ayrılan sevgili Barış Manço, Türkçe sesli müziğin hiç tartışmasız gelmiş geçmiş en büyük sanatçısıdır.
Bestelediği 200’ün üzerinde şarkısı kendisine 12 altın ve bir platin albüm ve kaset ödülükazandırdı. Barış Manço’nun şarkıları başta Arapça, Bulgarca, Flamanca, Almanca, Fransızca, İbranîce, İngilizce, Yunanca ve Japonca olmak üzere onlarca dile çevrilip yorumlandı.
Dünyanın her ülkesinde verdiği konserler hınca hınç doldu. Özellikle Japonya’da verdiği konser, ülke tarihinde bir rekor kırdı. Hiçbir Japon sanatçı bile o güne kadar Japonya’da verdiği konserlerde o kadar büyük ilgi görmemişti.
Televizyon programcılığı da yapan Barış Manço, dünya ülkelerini karış karış gezdi; kendisine “dünya vatandaşlığı” verildi. Seyyâh Barış Manço bu özelliğinden dolayı “Barış Çelebi” olarak adlandırıldı.
İki erkek çocuğu babası olan Barış Manço, bir oğlunun ismini Doğukan, bir oğlunun ismini de Batıkan koymuştu. Kaderin cilvesine bakın ki, kendisi de II. Dünya Savaşı yıllarında doğduğu için anne – babası ona Barış ismini vermişti.
Çocuklara yönelik bestelediği şarkılar ve hazırladığı televizyon programlarıyla çocukların sevgilisi oldu.
Barış Manço, müzik tarihinde yeni bir çığır açmış olan müstesna bir sanatçıdır. O gerçek bir sanat adamıdır.
Onlarca yerli ve uluslararası ödül kazanmıştır. Aldığı ödüllerin hepsini burada anlatmaya sayfalarımız yetmez.
Kendinden önceki hiçbir şeyin devamı olmayan Barış Manço, tamamen kendi ürünü, kendine has olan yeni bir müzik ekolü başlatmıştır. Ne kendisinden önce, ne de kendisinden sonra ikinci bir Barış Manço olmamıştır. Daha önce denenmiş olan hiçbir müzik türünü devam ettirmemiştir; yaptığı müzik, tamamen kendi icâdı ve üretimi olan bir müzik türüdür.
Büyük usta Barış Manço aramızdan ayrıldığında, geride yalnızca sanat eserleri değil, gerçek anlamda bir SANAT EKOLÜ bıraktı.
Çocukluğumdan beri dinlediğim ve büyük bir hayranı olduğum sevgili Barış Manço’nun şarkılarının sözleri, şarkılarında işlediği konular da oldukça ilginç ve bu yönüyle de “kendine özgü”dür. Onlardan birkaçını burada yeniden hatırlatmak istiyorum...
“Anahtar” isimli şarkısı, gerçek anlamda bir “zekâ ürünü”dür. Öyle bir şarkı ki, insana, “bunu ancak büyük bir akıl sahibi kaleme alabilir” dedirtecek cinstendir.
Şarkı, bir gencin, aynı sınıfta okuyan bir kıza âşık olmasını, kızın sürekli kütüphanede vakit geçirmesini anlatmakta ve bu minvalde “kızın nelerden hoşlandığı” teması üzerinde dönüp dolaşmaktadır. Ancak genç âşık, kızı bir türlü anlayamamaktadır:
“Sınıfın en güzel kızı o yalnız geziyor, kimse ona yaklaşamıyor,
Yine koltuğunda koca koca kitaplar, yine kütüphaneden geliyor,
Baktım bir cilt, şâir Mehmet Âkif; iki büyük kitap, Fatih Sultan Mehmet,
Üç kalın cilt, Mevlânâ, bir de Mimar Sinan.
Döndü bana dedi ki, beni seviyorsan, eğer kalbime girmek istiyorsan,
Önce bunları anla, beni iyi dinle:
Beş şâir bir âbide,
İki âbide bir sultan,
Beş sultan bir düşünür,
İki düşünür ise bir mimar.
Düşün taşın bütün gece, benim kalbim bir bilmece,
Kalbimin bir kilidi var, işte sana anahtar.
En sevdiği şâir Mehmet Akif, bir âbide, Fatih Sultan Mehmet,
Hayranım dediği Sinan, bir de Mevlânâ.”
Kızın kendisinden ne istediğini bir türlü anlayamayan genç âşık, akşam evde kara kara düşünmekte, bu durum annesinin dikkatini çekmektedir. Fakat genç adam, kızın bu sözlerini annesine söyleyince, annesi kızın derdini ve ne istediğini hemen anlar. Şarkının ikinci kıtasında, akşam evde annesiyle yaşadığı diyalog anlatılmaktadır:
“Gece evde annem dedi oğlum neyin var, yemeden içmeden kesildin yine,
Dedim anne artık kalbimin sahibi var, âşık oldum delicesine,
Bir gün Âkif okuyor bir gün Mevlânâ, bir Fatih’e hayranmış bir de Sinan’a,
Hem tarihe meraklıymış, hem de sanata.
Annem dedi oğlum anlamadın mı, vazgeç bu sevdâdan bu kız fazla akıllı,
Ah benim saf oğlum ah oğlum, anlamadın mı?
Beş şâir bir âbide,
İki âbide bir sultan,
Beş sultan bir düşünür,
İki düşünür ise bir mimar.
Düşün taşın bütün gece, benim kalbim bir bilmece,
Kalbimin bir kilidi var, işte sana anahtar.
En sevdiği şâir Mehmet Akif, bir âbide, Fatih Sultan Mehmet,
Hayranım dediği Sinan, bir de Mevlânâ.”
Aşkın gözü kör olurmuş, annem galiba haklı,
Kafama fena takıldı, bu kız çok akıllı.
Beş Âkif bir saat kulesi,
İki kule bir Fatih,
Beş Fatih bir Mevlânâ,
İki Mevlânâ bir Sinan.”
Barış Manço’nun “Anahtar” adlı bu şarkısı, aslında bir “bilmece”dir. Ve bunu ilk bestelediğinde, cevabını bütün Türkiye’ye sorar. Fakat hiçbir vatandaş “bilmece şarkı”nın doğru cevabını bulamaz. Sonunda büyük usta Barış Manço, televizyonda katıldığı bir canlı yayında, “Anahtar” adlı bu “bilmece şarkı”nın doğru cevabını herkesin önünde açıklar.
Barış Manço, eline kâğıt paralar alarak yapar bunu. O sıralar 100 TL kâğıt paranın arka yüzünde M. Âkif Ersoy’un resmi, 500 TL kâğıt paranın arka yüzünde İzmir Saat Kulesi’nin resmi, 1000 TL kâğıt paranın arka yüzünde Fatih Sultan Mehmet’in resmi, en büyük para olan 5000 TL kâğıt paranın arka yüzünde de Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî’nin resmi vardır.
Şarkıda geçen “Beş şâir bir âbide / İki âbide bir sultan / Beş sultan bir düşünür / İki düşünür ise bir mimar” ve “Beş Âkif bir saat kulesi / İki kule bir Fatih / Beş Fatih bir Mevlânâ / İki Mevlânâ bir Sinan” ifadeleri bunu anlatmaktadır, cevabı “para” dır.
Yani kızın istediği şey paradır, aslında tek derdi paradır. Kız, kendisine âşık olan gence “şifreli olarak” şunu söylemektedir: “Paran varsa aşkına karşılık veririm; yok eğer paran yoksa, benden sevgine hiç karşılık bekleme.”
Dünya ülkelerini karış karış gezen, kendisine “dünya vatandaşlığı” verilen ve “Barış Çelebi” sıfatı takılan büyük usta ve seyyâh Barış Manço’nun “Hemşerim Memleket Nire?”adlı şarkısı ise, insana insanlığını hatırlatan, oldukça öğretici ve nasihat verici satırlarla kaleme alınmıştır.
“Hemşerim Memleket Nire?” adlı muhteşem şarkısında sevgili Barış Manço, ırkçılığa ve kavmiyetçiliğe karşı tavır almakta, ülkeleri bölen ve coğrafyaları parçalayan sınırlara ve dikenlitellere isyan etmekte, kapitalizm ve egoizm girdabında boğulan insanoğlunu içine düştüğü bu girdaptan kurtulmaya çağırmaktadır. Kulak verelim:
“Kendimi bildim bileli yollarda tükettim koskoca bir ömrü,
Bir uçtan bir uca gezdim şu fani dünyayı,
Okumuşu cahili, yoksulu zengini, hiç farkı yok hepsi aynı,
Sonunda ben de anladım hanyayı Konya’yı.
Sanki insanlık pazara çıkmış, ekmek aslanın ağzında,
Bir sıcak çorba içer misin diyen yok,
Dört duvarı ören çatısını kapatıp içerden kitlemiş kapıyı,
Bir döşek de sana serelim buyur diyen yok.
Tek bir soru: Hemşerim memleket nire?
Bu dünya benim memleket.
Hayır anlamadın: Hemşerim esas memleket nire?
Dedim ya yahu, bu dünya benim memleket.
Tövbe, tövbe, tövbe...
Kardeşlik ve eşitlik üstüne uzun uzun nutuklar çekip,
Niye senin derin benden daha koyu diyen çok,
Kaşının altında gözün var diye silahlanıp ölüme koşarken,
Kalan dul ve yetim ne yer ne içer, soran yok.
Barış garibim bulamadı çözümü, oturdu etti bunca sözü,
Gelin hep beraber anlaşalım diyen yok,
Zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız,
Daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok.
Tek bir soru: Hemşerim memleket nire?
Bu dünya benim memleket.
Hayır anlamadın: Hemşerim esas memleket nire?
Dedim ya yahu, bu dünya benim memleket.
Tövbe, tövbe, tövbe...”
Doğu’nun ve Batı’nın “barış köprüsü” olan sevgili Barış Manço, “Küheylan” adlı şarkısında ise Tuna ve Dicle – Fırat nehirleri arasında bir “gönül köprüsü” kurar. Balkanlar ileMezopotamya’yı kor kor yanan aşk ateşiyle “yürekte birleştirir”. Küheylan adlı atına binerek kâh Tuna Nehri boyuna kâh Dicle Nehri ve Fırat Nehri boyuna uzanır ve böylece Balkanlar ile Mezopotamya arasında bir “gönül yolculuğu”na çıkar. Eşlik edelim kendisine:
“Urfa Diyarbekir gezdim, hele hele yâr yâr,
Otuziki sancak saydım, hele hele yâr yâr,
Neslihan derler güzelim, adını duydum breh breh,
Gül yüzünü görmeye geldim...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Neslihan’a varalım gayri...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Neslihan’a varalım gayri...
Rumeli’nde pekçok gezdim, hele hele yâr yâr,
Tuna boyunda dolandım, hele hele yâr yâr,
Aslıhan derler güzelim, adını duydum breh breh,
Gül yüzünü görmeye geldim...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Aslıhan’a varalım gayri...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Aslıhan’a varalım gayri...
Aslıhan’dan Neslihan’dan, hele hele yâr yâr,
Fayda gelmez bey kızından, hele hele yâr yâr,
Barış böyle belledi, bir çaldı binbir söyledi,
Siz de böyle söyleyin haydi...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Sen bana dön, ben sana gayri...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Kendimize varalım gayri...
Kalk gidelim Küheylan, uçalım gayri oyy,
Evimize dönelim gayri...”
Binaenaleyh, çocukluğumdan beri dinlediğim ve büyük bir hayranı olduğum sevgili Barış Manço’nun hepsi de biribirinden güzel olan 200’ün üzerindeki şarkıları arasında, benim en sevdiğim şarkı, hem sözleri hem de nağmeleri insanın yüreğine yüreğine işleyen “Gülpembe”adlı şarkısıdır.
Sabah vakti başlayıp gece vaktine kadar 500 defa üstüste dinlesem yine de bıkmayacağım, 501. defa dinlemek isteyeceğim bir şarkıdır, “Gülpembe”:
“Sen gülünce güller açar Gülpembe
Bülbüller seni söyler, biz dinlerdik Gülpembe
Sen gelince bahar gelir Gülpembe
Dereler seni çağlar, sevinirdik Gülpembe.
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin, inanamadık Gülpembe,
Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz olamadı Gülpembe...
Dudağımda son bir türkü, Gülpembe
Hâlâ hep seni söyler, seni çağırır Gülpembe
Gözlerimde son bir bulut, Gülpembe
Hâlâ hep seni arar, seni bekler Gülpembe.
Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin, inanamadık Gülpembe,
Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz olamadı Gülpembe...
Dudağımda son bir türkü, Gülpembe
Hâlâ hep seni söyler, seni çağırır Gülpembe
Gözlerimde son bir bulut, Gülpembe
Hâlâ hep seni arar, seni bekler Gülpembe.”
İşin en ilginç – ve hatta güzel – yönü de, sevgili Barış Manço’nun bu muhteşem ve duygu yüklü şarkıyı, vefâtı nedeniyle duyduğu derin üzüntüden dolayı babaannesi Gülpembe Hânım için yazmış olmasıdır. Her ne kadar çok popüler olan ve çok çok beğenilen bu şarkı hâlâ dahi milyonlarca insan tarafından bir “aşk şarkısı” olarak dinleniyorsa da, aslında Barış Manço şarkıyı râhmetli babaannesi için yazmıştır.
“Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin, inanamadık Gülpembe,
Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz olamadı Gülpembe...
Dudağımda son bir türkü, Gülpembe
Hâlâ hep seni söyler, seni çağırır Gülpembe
Gözlerimde son bir bulut, Gülpembe
Hâlâ hep seni arar, seni bekler Gülpembe.”
Evet... Barış Manço, müzik tarihinde yeni bir çığır açmış olan müstesna bir sanatçıydı. O gerçek bir sanat adamıydı.
Kendinden önceki hiçbir şeyin devamı olmayan Barış Manço, tamamen kendi ürünü, kendine has olan yeni bir müzik ekolü başlatmıştır. Ne kendisinden önce, ne de kendisinden sonra ikinci bir Barış Manço olmamıştır. Daha önce denenmiş olan hiçbir müzik türünü devam ettirmemiştir; yaptığı müzik, tamamen kendi icâdı ve üretimi olan bir müzik türüdür.
Büyük usta Barış Manço aramızdan ayrıldığında, geride yalnızca sanat eserleri değil, gerçek anlamda bir SANAT EKOLÜ bıraktı.
1 Şubat 1999 günü O’nu kaybettiğimizde, kendisinin babannesi Gülpembe’yi kaybettiği gün yaşadığı duyguların aynısını yaşamıştık:
“Kar taneleriyle bir gün göçtün gittin, inanamadık Barış Usta,
Bizim iller sessiz, bizim iller sensiz olamadı Barış Usta...
Dudağımda son bir türkü, Barış Usta
Hâlâ hep seni söyler, seni çağırır Barış Usta
Gözlerimde son bir bulut, Barış Usta
Hâlâ hep seni arar, seni bekler Barış Usta.”
Vefâtının üzerinden 15 yıl geçti. Allâh-û Teâlâ günâhlarını bağışlasın, râhmetiyle kuşatsın.
Sevgiyle ve özlemle anıyoruz.
sediyani@gmail.com
Yorum Yap