- 10.04.2022 11:36
Önüne çıkan engellere, aleyhine oluşan şartlara rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, iktidarını bir şekilde sürdürmesi insanlarda şaşkınlık yaratıyor.
Her seferinde şapkadan yeni bir tavşan çıkarması, gelişmeleri kendi lehine döndürmesi, başı dara düştüğünde veyahut önüne bir engel çıktığında bütün bunlardan ustalıkla kurtulması…
Tüm bunları, kimileri Tayyip Erdoğan’ın şansına, kimileri yüksek siyasi zekasına, kimileri de Allah’ın lütfuna yoruyor.
Tayyip Erdoğan gerçekten çok mu şanslı ya da önüne çıkan engellerden siyasi zekasıyla mı kurtuluyor? Veyahut ‘çok sevgili kulu’ olduğu için mi Allah her seferinde imdadına yetişiyor?
Şans mı, zekâ mı, Allah’ın lütfu mu? Yoksa dikkat etmediğimiz başka bir şey mi var?
Tam olarak ne olduğunu anlamak için sanırım yakın geçmişte yaşananlara tekrar bakmak gerekiyor.
AK Parti 2002’de kurulduğunda Tayyip Erdoğan siyaset yasaklıydı.
Yasak, Tayyip Erdoğan’ın parti kurmasını, yani bir partinin genel başkanlığını üstlenmesini de kapsıyordu.
Fakat Tayyip Erdoğan bu yasağa rağmen kurduğu partinin başına geçiverdi. Çünkü Anayasa Mahkemesi, Erdoğan’ın siyaset yasağının parti genel başkanlığını da kapsadığına karar vermişti ama bu kararını yaklaşık iki yıl boyunca kamuoyuna açıklamaktan imtina etmişti.
Derken bir sabah uyandığımızda dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal, Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması gerektiğini, bunun için gerekli desteği vereceğini açıkladı.
Tayyip Erdoğan’a yardım eden Allah sanki bir gece Deniz Baykal’a vahiy göndermiş ve böyle yapmasını söylemişti.
Emir yüksek yerden gelince Deniz Baykal da karşı koyamamış, bir anda ülkenin en demokrat siyasetçisi kesilmişti.
Gelgelelim Tayyip Erdoğan’ın siyaset yasağının kalkması yetmiyordu.
Seçimler yeni yapılmış, Abdullah Gül başbakanlığında hükumet kurulmuştu.
Oysa iktidarın başında ‘Allah’ın sevgili kulu‘ Tayyip Erdoğan olmalıydı.
Fakat başbakan olabilmesi için siyaset yasağı kalktıktan sonra beş yıl beklemesi gerekiyordu.
Bu sefer sanki yeni bir vahiy Yüksek Seçim Kurulu (YSK) gibi bazı devlet kurumlarına gönderildi. YSK Siirt seçimlerini iptal etti, Tayyip Erdoğan ‘Allah’ın lütfuyla’ milletvekili seçildi ve bir sonraki seçimler beklenmeden iktidarın başına geçmesi sağlandı.
Şans bu ya, İslamcı bir iktidara ateş püsküren bütün kurumlar ve kişiler adeta Tayyip Erdoğan’ın bir an önce iktidarın başına geçmesi için seferber olmuştu.
Allah’ın da lütfuyla, en azılı muhaliflerinin kalbi yumuşamış, nihayetinde Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’den başbakanlığı devralarak iktidarın başına geçmişti.
Sonrasında 27 Nisan muhtırası ve AK Parti’ye açılan kapatma davası… Tüm bunların ciddi bir mağduriyet yaratacağını kimse görememişti.
Çünkü Allah ‘sevgili kulu için‘ herkesin gözünü kör etmişti sanki.
Sonunda Tayyip Erdoğan mağdur edildi, daha yüksek bir oy oranıyla tekrar iktidar olması sağlandı.
Böylece kapatma davası görmesi gereken işlevi görmüş, ardından rafa kaldırılmıştı.
2010’da bir kaset darbesiyle ana muhalefet partisinin genel başkanı değişti.
Şans yine Tayyip Erdoğan’dan yanaydı.
Çünkü ana muhalefet partisinin başına Alevi inancına sahip biri seçilmişti.
Görünene göre Allah Tayyip Erdoğan’ı o kadar çok seviyordu ki adeta dünyayı bir kenara bırakmış, bütün dikkatini Türkiye’deki siyasetin dizaynına vermişti.
Ortadoğu’nun mezhep çatışmalarına sahne olduğu bir dönemde İslamcı bir iktidarın karşısında Alevi inancına sahip genel başkanı bulunan ana muhalefet partisi, Tayyip Erdoğan için bulunmaz bir nimetti. Kendi tabanını bir arada tutmak için bunu sonuna kadar kullanabilirdi.
2014 yılına gelindiğinde Allah, sanki ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ın artık cumhurbaşkanı olmasını istiyordu.
Fakat küçük bir sorun vardı. Muhalefetin toplam oyu AK Parti’nin oyundan çok fazlaydı.
Bu durum Tayyip Erdoğan’ın işini zorlaştırıyordu.
Allah, ‘sevgili kulu’ndan lütfunu yine esirgemedi. O güne kadar adı duyulmamış Ekmeleddin İhsanoğlu diye birinin ismini sanki muhalefete fısıldayıverdi. Muhalefet liderlerine de vahiy göndererek buna itiraz etmemelerini sağladı.
Dahası ‘Ekmek için Ekmeleddin‘ gibi akla hayale sığmayacak bir kampanyayla cumhurbaşkanlığının ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’a adeta altın tepside sunulmasını da sağladı Allah.
Dediğim gibi Allah bütün ilgisini Türkiye’deki siyasetin dizaynına ayırdığı için hiçbir şeyi es geçmiyordu.
2015’te işler biraz değişir gibi oldu.
‘Allah’ın sevgili kulu‘ Tayyip Erdoğan’ın partisi AK Parti, hazirandaki seçimleri kaybetti.
Bu, Tayyip Erdoğan’ın iktidarının sonu anlamına geliyordu.
Allah ‘sevgili kulu’nu ortada bırakacak değildi elbet.
Hemen Deniz Baykal’a yeniden vahiy gönderip sahneye çıkmasını sağladı.
Deniz Baykal, seçim yenilgisiyle psikolojik üstünlüğü kaybeden Tayyip Erdoğan ile görüştü. Hemen ardından partisine rağmen TBMM başkanlığana adaylığını açıkladı. Böylece muhalefetin ortak bir aday çıkarmasını engellendi. Sonuçta Meclis başkanlığı yeniden AK Parti’ye geçti.
Allah sanki ne olur ne olmaz diye ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ın iktidarını sağlama almak istiyordu.
Bu amaçla olsa gerek yeni bir vahiy de MHP lideri Devlet Bahçeli’ye gönderdi.
Muhalefetin ısrarlı çağrılarına rağmen Devlet Bahçeli başbakanlığı kabul etmedi. Böylece seçimlerin tekrarlanmasını sağladı.
Evet ama bu, ‘o sevgili kul‘un seçimleri kazanacağı anlamına gelmiyordu.
Allah lütfunu yine esirgemedi. Birilerini göndererek Urfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis memurunun evinde öldürülmesini sağladı. Böylece barış sürecini sonlandırdı, PKK’yı da sahneye indirdi.
Mesele hafife alınacak gibi değil, durum ciddiydi.
PKK hendekler kazdı, ‘Allah’ın lütfuyla’ IŞİD gibi örgütler de devreye girdi, şehirlerde bombalar patladı, toplumun korkuya teslim olması sağlandı.
Ve tüm bunların sonunda Allah sanki ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ı‘ düştüğü bu dardan da kurtardı, partisini yeniden tek başına iktidara taşıdı.
Yine de artık bu sorunu kalıcı olarak çözmek gerekiyordu.
Kalıcı çözüm olarak Allah sanki lütfunu bir kere daha gösterdi ve bizzat Tayyip Erdoğan’ın “Allah’ın bir lütfu” dediği 15 Temmuz darbe girişimini gönderdi.
Bununla da yetinmedi; ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ın tek adam iktidarını anayasal bir zemine oturtmak için sanki bir vahiyle Devlet Bahçeli’yi Erdoğan’a yardıma çağırdı.
Her konuşmasında “Seni cumhurbaşkanı yaptırmayacağız” diye yeminler eden Devlet Bahçeli, bir sabah fikir değiştirdi ve tek adam rejiminin kurulması için Meclis’te desteğini esirgemeyeceğini açıkladı.
Allah, lütfuyla, ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ın işini sağlama almıştı.
Fakat mesele göz ardı edilmeye gelmiyordu.
Muhalefet 2018 seçimlerinde ortak adayda anlaşmıştı.
Bu durum, Tayyip Erdoğan’ın çiçeği burnundaki tek adam rejimi için tehlike arz ediyordu.
Allah yine sevgili kulundan lütfunu esirgemedi, bu sefer sanki bir muhalefet partisine vahiy gönderdi ve ortaklıktan çekilmesini istedi.
Emir yüksek yerdendi, kimsenin karşı gelecek gücü de cesareti de yoktu.
Daha önce ortak aday fikrine olumlu bakan o muhalefet partisi bir anda fikrini değiştirip vazgeçtiğini duyurdu..
Ortak aday fikri devreden çıkarılınca her parti kendi adayını çıkarmak zorunda kaldı. Ana muhalefet partisi de parti genel başkanının partideki rakibini cumhurbaşkanlığına aday göstermeye mecbur edildi.
Sonuçta tüm bunlar Allah’ın Tayyip Erdoğan’a bir lütfuydu. Allah’ın ‘ol‘ dediği her şey olduğu için kimsenin buna direnecek, karşı çıkacak gücü yoktu.
Böylelikle Allah sanki ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ı bir kez daha uçurumun kenarından almış, iktidarının devamını sağlamıştı.
Yıllar geçerken işler kötüye gidiyordu. Ekonomi çökmüş, yoksulluk artmış, toplum homurdanmaya başlamıştı.
Durum, ‘Allah’ın sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ın iktidarı için tehlike arz ediyordu.
Muhalefet birlik olur, toplumu da arkasına alırsa Erdoğan’ın bu tehlikeden kurtulması mümkün görünmüyordu.
Fakat Allah sevgili kulu için bir kez daha devreye girdi. Lütfuyla sanki bütün muhalefetin basiretini bağladı, durumun vahametini görmelerini önledi, ülke yıkıma giderken bile partilerinin çıkarını gözetmekten vazgeçip birlik olma iradesi göstermelerini engelledi.
Bu da yetmiyordu. Çünkü ne olur ne olmazdı.
Allah ‘sevgili kulu Tayyip Erdoğan’ın işini garantiye almak için aynen 2018 yılında olduğu gibi 2023 seçimleri için de muhalefetin adayını belirlemek istiyordu.
Şu tesadüfe bakın ki İslamcı bir cumhurbaşkanı adayının karşısına çıkacak o aday da sanki CHP’nin Alevi inancına sahip genel başkanı olsun diye kollar sıvanmıştı bile.
Bir anda sanki herkesin basireti bağlanmış, buradaki kurguyu, bu kurgunun neden olacağı vahameti göremez hale gelmişti.
Üstelik CHP genel başkanı son bir yıla kadar “Parti genel başkanları aday olmamalı, aday mutlaka partiler üstü olmalı” demesine rağmen bir anda sanki bu fikrinden vazgeçmişti ve aday olmaya zorlanıyordu.
Allah istedikten sonra olacakların önüne kim geçebilirdi ki?
Bana göre her gelişmenin Tayyip Erdoğan’a yarayan bir olguya dönüşmesinin nedeni ‘Allah’ın lütfu’yla muhalefetin basiretinin bağlanması sonucunda oluşan bir durum.
Tabii burada Allah’ın Tayyip Erdoğan’dan esirgemediği lütufların karşılıksız olmadığını görmemiz gerekiyor.
Tayyip Erdoğan’ın dirayeti, cesareti, yaptıkları, kendi yalanlarını söylerken gösterdiği kararlılığı, risk alması, her isteneni kolayca yapabilmesi, daha önce ‘ak’ dediğine ertesi gün kolayca ve rahatça ‘kara’ diyebilme kabiliyeti, yaptıklarıyla ülkeyi yıkıma sürükleyen lider olmasına rağmen topluma kendini tek kurtarıcı olarak pazarlayabilme yeteneği…
Tüm bu özellikler, onu ‘Allah’ın lütfu‘na mazhar kılıyordu.
Dahası Allah da sanki Türkiye’nin Ortadoğululaşmasını istiyordu ve bunu en kararlı, en gözü pek şekilde yapan da Tayyip Erdoğan’dı.
Bu istikamette gösterdiği cesareti, kararlılığı ve dirayetiyle sağlam bir ödülü hak ediyordu ve tüm bu yardımlar bu özelliklerinin karşılığıydı.
Yani ortada ne şans vardı ne da siyasi zekâ.
Esas olan Allah’ın lütfuydu ve bu lütufla bütün engellerin kaldırılması, en çok karşı çıkanların bile onun yardımına koşar hale gelmesiydi.
Benim asıl merak ettiğim şu: Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak için bu kadar yoğun çaba gösteren, lütfunu esirgemeyen Allah, bizim bildiğimiz, inandığımız Allah mı?
Sanırım bunun üzerine hepimizin düşünmesi gerekiyor.
Yorum Yap