Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE Gazete: Zaman GAZETESİ

Yakında her şey normale döner mi?

  • 25.05.2014 00:00

 Bu kadar yüksek ateşi uzun süre bünyenin kaldırması mümkün değil. Bu geçiş evresi eninde sonunda bitecek. Sadece "ne zaman?" sorusunun cevabını aramamız lâzım.

Yüksek ateş kimin eseri? Tam bir yıl önce saman alevi gibi yanıp sönen Gezi protestoları dışında, iç politikada gerginliği tırmandıran bir gelişme, yakın tarihte vuku bulmadı. Soma protestolarının takip ettiği seyir, tıpkı muhalefetin performansı gibi tansiyonu yüksek tutabilecek aktörlerin etkili olamayacağını gösteriyor. Okmeydanı'ndaki olay, benzerleri ile mukayese edince mevzî kalacağa benziyor. Alevîler gibi sesini yeteri kadar duyuramayan kesimler, bu olayların eninde sonunda daha büyük kayıplara yol açtığını biliyorlar. Hemen akabinde gelen sakinleştirici mesajlar bu tecrübelerin eseri. Marjinal örgütler ancak ana gövde kımıldadığı zaman kenarda köşede rol kapmaya çalışıyor ve her seferinde fatura onlara çıkartıldığı için, kolaylıkla kriminalize oluyorlar.

Türkiye, bu gerilimin sebebi olabilecek bir dış sorunla da meşgul değil. Herkese kafa tutan Başbakan'ımıza kimsenin ses çıkarttığı yok. Peki o zaman bu cehennemin ateşi nereden geliyor?

Ateşi yakan Geziciler oldu, ama sürekli odun taşıyan ve gerilimi tırmandıran Başbakan'dan başkası değil. Erdoğan ülkeyi kutuplaştırarak, uzun süren iktidarının yıpratıcı sonuçlarından sıyrılmayı ve 17 Aralık soruşturması gibi alenî yolsuzluk ithamlarını bertaraf etmeyi ve bu vesilelerle arkasındaki kitlenin desteğini tazelemeyi başardı. Ne kadar etkileyici bir başarı. Görüyorsunuz, Soma'da 301 işçi hayatını kaybediyor, ama kimse Hükümet'in bu hadisedeki doğrudan payını sorgulayamıyor. Neden? Çünkü Başbakan kendisini savunmak yerine kendisini eleştirenlere savaş açıyor ve kontrollü öfkesi ile toplumun infialini onların üzerine kanalize ediyor.

Bu başarı sanıldığı gibi Erdoğan'ın hitabet yeteneğinin eseri değil. İktidarın medya araçları üzerindeki kontrolü, bu hitabet yeteneğinin mantık ve muhakeme boşluklarını doldurarak büyük fiyaskoları başarıya dönüştürüyor. "İktidarın medya kontrolü" ise güçlü propaganda stratejilerine, yandaş kalemlerin gücüne ve yeteneğine dayanmıyor. Erdoğan'ın ülke ekonomisi üzerindeki sıkı kontrolü, özel sektörün dizginlerini eline almasına, özel sektörün kontrolü ise ellerindeki medya organlarını iktidarla yakın ilişki kurmak için kullanan patronların propaganda desteğine dönüşüyor.

Başbakan'ın ekonomik iktidar araçları, sadece sermaye sahiplerini değil, yoksul geniş kitleleri de peşine takıyor. "O kadar yolsuzluk iddiasına rağmen halk nasıl Erdoğan'a destek verdi?" diye soranların, cevap vermeden önce bu sorunun önşartı olarak şu soruyu sormaları lazım. "Türkiye'de her şeye rağmen devam eden ekonomik istikrarın, bu iktidar dışında bir alternatifi var mı?" Siyaset büyük ölçüde toplumdaki derin ihtiyaçların, ekonomik alanda kıran kırana süren hayat mücadelesinin getirdiklerinden oluşuyor. Özel sektörün kılı kırk yararak yaptığı çıkar hesabını, halk içgüdüsel ve sezgisel olarak yapıyor. Erdoğan'ın bilinçli ve kontrollü olarak tırmandırdığı gerginliğin asıl muhatabı düşmanları değil, kendisini destekleyenler. Şunu demiş oluyor: "Bana sahip çıkmazsanız, sadece umutlarınızı değil elinizdekileri de kaybedersiniz." Bu mesajı geniş halk kitlelerine düşmanlar göstererek, cadı avına çıkarak veriyor. İş bitirici özel sektöre ise, bu mesajları mutlak doğrular gibi ete kemiğe büründürmek kalıyor.

Siyasal alandaki o kadar anormalliğe rağmen, ekonomide bir kriz beklentisinin olmaması, aradaki tezadın bilinçli politikalarla oluşturulduğunu gösteriyor. Ekonomik göstergeler çok kötü değil. Umudun görünen tek sigortası ise, bütün ekonomik kontrol araçlarını sıkı bir şekilde elinde tutan Erdoğan'ın kendisi. Türkiye ayyuka çıkan yolsuzlukları, derin bir ekonomik krizin içinden geçerken tartışıyor olsaydı, İktidar bu kadar sağlam ayakta kalabilir miydi?

Türkiye'nin siyasî olarak normalleşmesi, ekonomik iktidarı tek başına elinde bulunduran Erdoğan'ın serencamına bağlı. Bu araçları her hal ve şartta devralacak olan halefinin, aynı gerginliği sürdürmek yerine yeni bir başlangıç yapma fırsatı var.

Demek ki Türkiye çok yakın bir zamanda normale dönecek.

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar