- 14.08.2014 00:00
İçinden geçtiğimiz siyasî değişimi, koca binanın kilit taşının değiştirilmesi olarak tasavvur edebilirsiniz.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması siyasetteki ağırlığını artırabilir veya azaltabilir; önemli olan bütün taşların yerinden oynaması ve yeni dengelerin ortaya çıkması. Aslında kilit taşı yerinden çıktı ve kubbenin tam tepesine bir alem gibi yerleşti; orada üstleneceği ve sürdüreceği rolü belirleyecek olan da kilit taşının sağlayacağı yeni denge durumu. Kilit taşı, yeni AK Parti genel başkanı veya başbakan değil, siyasetin merkezi. Liderleri, toplumsal-ekonomik dinamiklerin siyasal alandaki temsilcileri olarak gördüğünüz zaman kişilerle merkez arasındaki uyumu ve nereye doğru yol aldığını öngörebilirsiniz.
Erdoğan, 28 Şubat tarafından engellenen, bastırılan sosyo-ekonomik dinamiklerin ve aktörlerin temsilcisi olarak sahneye çıktı. Derinlerden gelen bu dalgadan güç aldı ve talebi karşılayarak bu sosyo-ekonomik dinamiklerin önünü açtı ve kendisini gerçekleştireceği alanlar oluşturdu. 12 yıllık AK Parti iktidarı işte bu yükselen toplum ve sermaye kesimlerine dayandı ve onların taleplerini karşılama yeteneği ile gücünü ve istikrarını sürdürdü. Bu arada Türkiye’de nispeten sancısız bir elit değişimi gerçekleşti.
Peki sonuç? Bugün kilit taşını değiştirmekte olduğumuz anayasal yapı ne durumda? Merkez nerede duruyor?
Yönetici elitler ile toplumun ve ekonominin elitleri arasındaki ilişki hep bir iktidar mücadelesi şeklinde sürer. Siyasî elitler, ellerindeki devlet aygıtlarını kullanarak toplumun ve ekonominin elitleri üzerinde bir tahakküm oluşturmaya çalışırlar. 12 yılın sonunda bugün ekonomide kamu sektörünün yükselen payı, başlangıç ile bugün geldiğimiz yer arasında olan bitenlerle ilgili bir fikir veriyor. Borçlarıyla, yatırımlarıyla ve finans sektörü başta olmak üzere ekonomi içindeki ölçeğiyle hızla küçülen kamu sektörü, özellikle 2011’den sonra tekrar hızla büyümeye başladı. Kamu sektörünün özel sektör karşısında siyasetin yaşama kaynağı olduğu dikkate alınırsa, bu büyümenin anlamı açık. İkinci parametre ise birinciyle bağlantılı olarak özel sektörün iç yapısı ve iktidarla ilişkisi. AK Parti’yi iktidara taşıyan Anadolu Sermayesi’nin içinden Erdoğan’a ciddi itirazlar yükseldi ve direnecek gücü olanlar uzaklaştı. Erdoğan devletin iktidar araçlarını kullanarak finans sektörü vasıtasıyla büyük sermayeyi kontrol altına aldı. 2002’de AK Parti’nin lokomotifi olan sermaye kesimi ise bugün gadrinden korunmak için çareler arıyor. Erdoğan’ın Cemaat’e açtığı savaşın, aynı zamanda özel sektörün bir kesimine yönelik sosyalist araçlarla sürdürülen bir savaş şeklinde sürmesi tesadüf olmamalı. Gücünü pazar rekabetindeki yeteneklerinden alan bir sermaye kesimi, devlet eliyle baskı altında. Bank Asya’yı, bu kendi kendine yeten sermayenin finans sektöründeki temsilcilerinden biri olarak kabul ederseniz, Erdoğan’ın sürdürdüğü savaşın -2002’ye göre yer değiştirerek- devletin savaş karargâhı kullanılarak yürütüldüğünü görebilirsiniz.
2002’de yükselen toplumsal, siyasal ve ekonomik elitler, bugün yerini Erdoğan’ın daracık kadrosu içinde yer alan ve devlet rantı ile hükümranlık süren elitlere bıraktı. Erdoğan geniş kapsamlı toplumsal desteğini, bu dar kadroya emanet ettiği devlet desteği ile değiştirdi. 12 yıllık iktidar ve elde edilen güç, sosyo-ekonomik dinamiklerin temsilcisi olmak yerine bu sosyo-ekonomik dinamikleri şekillendirme araçları sağladı. Erdoğan’ın aldığı oy 2002’de toplumun yükselen taleplerinin eseri idi; bugün ise rakipsiz medya ve propaganda araçlarının, yani devlet iktidarının eseri. Alternatifsizlik efsanesinin bile bu medya desteğine ihtiyacı var.
“Erdoğan cumhurbaşkanı olarak hükümete ait hangi yetkileri kullanabilir?” spekülasyonunun ucu çok açık. Piyasalardaki tedirginliği hissedenler, yerine yerleştirilecek kilit taşı ile oluşacak yeni uzlaşma imkânlarına ve dengelere dikkat etmeli. Erdoğan güçlüydü ve yanına kimseyi yaklaştırmıyordu. Şimdi gücünü hiç olmazsa orta vadede gerçekleştireceği uzlaşmalardan ve kuracağı dengelerden alacak yeni bir kilit taşı, siyasetin sıklet merkezine yerleşiyor.
Demek ki siyasetin merkezi yer değiştiriyor; mecburen devletten uzaklaşıp topluma yaklaşıyor.
Yorum Yap