- 31.08.2014 00:00
Tek kalemde görevden alınan 7 bin okul müdürü yerine atanan müdürlerden birinden dinledim.
İstanbul’da Millî Eğitim müdürü, her okulda en az iki sınıfın imam-hatip müfredatına tahsis edilmesi talimatını vermiş. TEOG’da yaşanan kargaşanın arkasında da imam hatip gayreti var. Soruyu kestirmeden soralım: Peki ne olacak? İmam-hatip müfredatına dönüşen genel eğitim sayesinde, yeni nesiller daha dindar mı olacak? Kesin cevabı bulmanız için uzman olmanız gerekmiyor. Tam tersi olacak. İmam-hatip zorlaması yüzünden dinden ve dindarlıktan “resmen” soğutulmuş bir neslin yetişmesini izleyeceğiz. Yol açacağı başka problemler de cabası.
İmam-hatipler, devrim kanunları arasında yer alan “Tevhid-i Tedrisat” kanunu tarafından icat edilen ve sadece Türkiye’ye özgü bir din eğitimi kurumu. Osmanlı’da böyle bir kurum yoktu ve din eğitimi devlet tekelinde değildi. Başlardaki zorlama modernleştirme politikaları ile din eğitimi buharlaşıp yok olunca, devlete başkaldırmadan dinine-diyanetine sahip çıkan toplum, aralık bulduğu bu kapıyı zorlamaya başladı. Devletin tekeline aldığı din eğitimini, devleti etkileyerek yaygınlaştırmaya ve hükümetlere bu yolda baskıda bulunmaya girişti. Demokrasinin gelişmesine paralel olarak bu eğitim kurumları devlet-halk uzlaşmasının kilit kurumlarına dönüştü. Her dönem siyasî tartışmaların ve parti aidiyetlerinin merkezinde yer aldı. Demokrat Parti iktidarından bu yana halkın sistemle bütünleşme kanalı olarak hizmet etti. Çok hayati, çok stratejik bir görevi yerine getirdi ve misyonunu tamamladı. Bu dev misyonun altında devlet açısından vazgeçilmez kabul edilen bir ön şart vardı. Tıpkı din hizmetini devletin vermesi gibi, din eğitimi de ancak devlet tarafından yerine getirilir. Demokratikleşme ile birlikte olması gereken, bu tekeli kaldırmaktı. AK Parti iktidarı 2011’den sonra tam tersini yaptı. Bu tekeli imam hatipler ve din eğitimi üzerinden genişletti. Sormanız gereken en temel soru, hangisinin toplumun din eğitimi talebini karşıladığı. Devlet tekelindeki din eğitimi, dinin sıcak, insanî ve canlı muhtevasını sevimsiz sınıflarda -tıpkı diğer alanlarda yaptığı gibi- soğuk ve içi boş bir pratiğe dönüştürmek demek. İmam-hatip projesi toplumu dindarlaştırma amacına hizmet etmiyor, devletin dinî alan gibi etkili ve kapsamlı bir dünya üzerinde hükümranlığını genişletmesine hizmet ediyor. Devletin kendisi bu genişlemiş din eğitimi ile bir tapınma nesnesine dönüşüyor.
Bugünden yaşandığı üzere imam hatipler din eğitimi sorununu siyasî tartışmaların merkezine sabitliyor. İktidarlar değişecek, bu sefer sil baştan ters-yüz edilecek. Bugün makbul olan imam-hatip neslinin yarın ikinci sınıf vatandaşlara dönüşmesini hangi kalıcı irade engelleyecek? Siyaset alanını bu kadar genişletmenin dine-dindarlığa ne katkısı olacak?
Eğitimin içi boşaltıldı, koskoca sistem imam-hatiplere uyumlu hale gelmesi için aklî bütün temellerinden uzaklaştırıldı. Zaten topallayan eğitim sistemi, imam hatip yükü altında ezildi. Daha iyi bir eğitim, daha nitelikli okullar, müfredat ve öğretmen arayışı imam-hatip engeline takıldı. Devlet tekelinde din eğitiminde ısrar ederken bütün bir sistemi çökertip, bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü yapıyoruz. Toplum din eğitimi talebini en rafine ve en geniş çapta karşılayacak dinamiklere ve donanıma sahip iken, resmî devlet tekelinde ısrar etmek aynı zamanda toplumsal barışa yönelik ciddi bir tehdit oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet teşkilatı içindeki konumunun yol açtığı tartışmaları, devlet zoru ile imam-hatip eğitimi yüzünden kat be kat daha fazla yaşayacağız. Alevilerden, kamu kaynakları ve resmî destek başta olmak üzere bu zorlama uygulamaya gelecek itirazların oluşturacağı duvarları nasıl aşacağız?
Aradaki farkı unutmayın. İmam-hatiplerle din eğitimi ve dindarlık teşvik edilmiyor. Devletin din üzerindeki tekeli tahkim ediliyor. Devletin öğrettiği İngilizce veya matematikten farksız bir din eğitimi ile daha dindar mı olacağız?
Yorum Yap