- 17.12.2014 00:00
Bu sorunun tek cevabı var: Suçlular tek tek yargılanana kadar, bu defter kapanmaz, hiç kimse kapatamaz.
Başka türlüsünü kimse aklından geçirmesin. Hırsızlığın, yolsuzluğun soruşturulamadığı bir ülkede hiçbir şey olmamış gibi yaşama ihtimalimiz yok. Bir sene önce ortalığa saçılan deliller dosyaların içinde duruyor. Adalet bazen geç kalır ama mutlaka gelir. Bu hesabın öbür dünyaya kalacak kısmı, gönlümüzdeki kırgınlıklar. Bu dünyadaki kısmını bitirmezsek, bu sefer bizden sonraki nesillere söyleyecek sözümüz olmaz. Hırsızlığın-yolsuzluğun sineye çekildiği bir ülkede kimsenin aynaya bakacak yüzü kalmaz.
17/25, devlet rantı üzerinden diktatörlük inşa etme teşebbüsünün ortaya çıkartılmasıydı. Devletin egemenlik hakkını kullanarak, gerek uluslararası alanda gerek kamuya ait kaynaklar üzerinden devlet düzenine paralel bir rant yaratma ve dağıtma düzeni oluşturulmuş. 17/25 soruşturmaları bu düzene çomak soktu ve çarkları durdurdu. O günden bugüne yolsuz bir diktatörlüğün alt yapısı darmadağın oldu. Diktatörlük hayalleri suya düştü, geriye elinde kalan gücü çılgınca hırsızlığı-yolsuzluğu örtmek için kullanan zorbalıklar kaldı.
Her zorba suret-i haktan görünmeye çalışır. Gücünü hak, itaati ödev haline getirmek için uğraşır. Hukuku ne kadar aleni çiğniyorsa, zulmü ne kadar pervasız işliyorsa o kadar çaresiz demektir. İşler yolunda gitse, her şeyin üstü örtülseydi basın özgürlüğüne, dünyanın kınayan gözleri altında bu kadar aleni bir saldırıya girişmesine gerek kalır mıydı? Bu kadar rezilliğe katlanır mıydı? Bir günde koştura koştura gittiği üç ayrı yerde kan-ter içinde aynı tehditleri tekrarlar mıydı? “Bu ülkenin hakimi de, savcısı da, müştekisi de benim, ben ne dersem o olur?” diye meydan okur muydu? Keyfîliği, zorbalığı bu kadar aşikâr eder miydi? Kendi lisanınca diyor ki: “Yolsuzluk mu? Evet yaptım, ne olacak? Basını susturmayı bile göze almışken, var mı bana yan bakan?” Yürek korku içinde atarken söylenen bu sözlere bakıp da “çok korktuk, sen ne diyorsan öyle olsun” deyip, teslim mi olacağız? Tarih boyunca haramîye teslim olduğumuz bir zaman aralığı var mı? Burası muz cumhuriyeti mi? Arkadaş, kendini kabile devletinin reisi mi sanıyor?
Bize düşen sadece başkalarından esirgediği hukuku ondan esirgememek. Kamudan aldığın gücü kullanarak yolsuzluk yaptıysan yargılanırsın. Yolsuzluğu örtmek için suç işlediysen ayrıca yargılanırsın. Yolsuzluğunu örtmek için işlediğin suçlara kim ortak olduysa, kanuna aykırı emri kim verdiyse, kanuna aykırı emre kim uyduysa aynı şekilde yargılanır. Çok uzak bir gelecekte değil, çok yakında.
Her sabah sadrazam olarak uyanan, sadaret alayları eşliğinde sağda solda nutuklar irad eden birinin “bu devran hep böyle gider” diye düşünmesi normal. Tarih boyunca ne güçlü adamlar geldi geçti, ne güçlü adamlar işledikleri suçların hesabını boyunlarını bükerek bu dünyada ödedi. Bu devlet, bir kişinin çıkarlarına, kaprislerine, kanunsuzluğuna teslim olacak kadar tecrübesiz mi? Bu millet, bu kadar keyfîliğe ve zorbalığa boyun eğecek kadar küçülür mü?
Belli ki akıl ve feraset sahibi olanlar, kaçacak yerleri kalmasın diye çakalların iplerini gevşek tutuyorlar. Dosyalar kabardı, suçlar çoğaldı; demek ki temizlik günleri yaklaştı. Rus Çarı ile kol kola girerek, Batı’ya sırtını dönerek, milleti enayi yerine koyarak saltanat sürmek mümkün mü?
Demokrasi, adaletin güzel yüzünü göstermesi gibi kendi hükmünü geç düzeltir. Yolsuzluk yapanlar bir yıldır çalmadık kapı, başvurmadık çare bırakmadılar. Başlarını duvarlara vurdular. Onca medya gücü, onca para, halktaki “yolsuzluk yapıldı” inancını değiştirebildi mi? Halk kendi hatasını da mutlaka düzeltir. Bir sene boyunca çırpındıkça batan bir zorbalık hikâyesi izledik. Gerisi hükmü düzeltmeye kaldı.
Yakında bu dosyayı da kapatırız, evelallah. m.turkone@zaman.com.tr
Yorum Yap