Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE Gazete: Zaman GAZETESİ

Muaviye’nin Diyaneti

  • 29.07.2022 05:56

Din görevlilerinin partizan vaazlarına, hutbelerine, sağda-solda ettikleri boylarını aşan lâflara, Diyanet’i merkeze alarak eleştiri getirenler haksızlık ediyor. CHP iktidara gelse ne olacak? Laikliğin dindarane versiyonu olan “camiye siyaset girmez” sözü aynı kürsülerde, minberlerde tekrarlanmayacak mı? “Din ayrı devlet ayrı” edebiyatı dirilmeyecek mi? “Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan Beytü’lmale el uzatma, hırsızlık, yolsuzluk türü günahlar” üzerine hutbeler dinlemeyecek miyiz?

Diyanet bir devlet kurumu, üstlendiği işlevi, görevi icat eden Cumhuriyet değil; Osmanlı’dan Şeyhülislamlık, din görevlisi sınıfı çoğaltılarak tevarüs edilip, camilerin idari yönetimi Vakıflardan alınıp buraya devredildi. Bu kurumun mucidi Osmanlı da değildi; İslâm devletlerinin tamamında din eğitimi ve dini hiyerarşi devletin gözetim ve denetimine alındı. Adalet hizmeti kadılık kurumu üzerinden bu hiyerarşiye bağlandığı için devlet dini, hukuk alanında da kuşatmış oldu. Hanefi mezhebinin gerçek kurucusu olan Ebu Yusuf’un, Kadıu’l Kudat sıfatıyla ilmiye mesleğini devlet hiyerarşisine bağlaması, böylece din adamlığını resmi devlet görevi (Rüsum uleması) olarak teşkilatlandırması tesadüf değildir. Diyanet’in takip ettiği Hanefî mezhebine göre din, bütünüyle (hatta bir inanç sistemi olmaktan önce) devlet kurumudur; inananlardan önce devletin ihtiyaçlarına göre dinin, yani dini kuralların ve din adamlarının yetki ve görev alanı belirlenir. Bu kurumlaşma doğrudan “Devlet dini” modelidir. Açıklamak için vurgulayalım: Din hiçbir zaman siyaseti ve devleti belirleyemez, tersi doğrudur, devlet dini, akide boyutlarına kadar belirler. Fıkıh ve fetva kitaplarında “Ululemr ne ise öyle ola” kalıbı bu amaçla tekrarlanır.

Sünni tarihsel gelenek içinde “Devlet dini” formülü o kadar egemendir ki, “Tekke İslamı” formu da, tarikat şeyhleri meşayih meclisleri aracılığıyla örgütlenip devlete bağlanmıştır. Bu gelenek içinde sivil dinin yaşama şansı yoktur; aksine bir örnek de bulunmaz. Devletin çıkarlarına uymayan bütün inanç örgütlenmeleri ezilir ve yok edilir.

İslâm tarihinde “Devlet dini” formunu, devletin kendisiyle birlikte icat eden, uygulayan ve kurumsal ayaklarını oluşturan Muaviye’dir. İslâmiyet’i en son kabul edenlerden, bindiği trende hemen lokomotife yerleşen ve tam olarak Machiavelli’nin “siyasette amaca varmak için her şey mübahtır” formülünü ondan sekiz asır kadar önce en ileri düzeyde uygulayan bir siyaset adamı. “Siyaset adamı” tabiri onun için çok isabetlidir, zira Muaviye için din siyasi çıkarlar adına kolaylıkla eğip bükülecek, deforme edilecek ve aslından uzaklaştırılacak basit bir vasıtadır. Kader meselesi gibi siyasete en uzak itikad konularına bile Muaviye siyasi çıkarları ve iktidar hesapları açısından bakmış, insan özgürlüğünü tanımayan (dolayısıyla iktidara itaati dini vecibeye dönüştüren) Cebriye ekolünü desteklemiş, karşıt görüşlere yaşama hakkı tanımamıştır.

İslâmiyetin bidayetinde ortaya çıkan ve kanlı çatışmalara yol açan iktidar rekabetinde Hz. Ali ahlâkî değerleri, inancın üstünlüğünü ve adaleti temsil eden tarafken, Muaviye akla gelebilecek her aracı ve en çok da dinin kendisini siyasi çıkarları adına sınırsız ve fütursuz kullanan, sonuçta kazanan ve ilk devleti kuran kişi olmuş hatta kurduğu devleti öncekiler gibi saltanat usulüne bağlayan kalıcı geleneği oluşturmuştur.

20 yıllık AK Parti iktidarı dinî motifleri bolca kullanmasına rağmen Türkiye’ye bir şeriat düzeni getirmedi. Zira tıpkı bir anayasa gibi, şeriat düzeni ile kendini sınırlamaya yanaşmadı. AK Parti Müslümanlığının bugün tek ölçüsü var: İktidara destek vermek. Muhalif olanlar saf ahlâk abidesi olsalar, itikaf ve riyazetle vakit geçirseler bile bu sınıfa dahil olamıyorlar. İktidara destek vermeyen tarikat, cemaat ve sivil merkezlerin haline bakmanız yeterli.

Siyasal İslâm tabiri, AK Parti tecrübesinden sonra, İslâmiyet’i siyasetin daha doğrusu iktidarın aracı olarak kullanan ana akımı ifade ediyor. O kadar ki artık farklı meşrepler, cemaat içi kavgalar bile iktidar rekabetinden doğuyor. Bu durum “Devlet Dini” formuna bütünüyle uyuyor. Kısaca halâ Muaviye’nin hükmü altındayız.

Diyanet kurumu Muaviye’nin başlattığı geleneğin eseri, ve dini devletin emrinde ve güç sahiplerinin kontrolünde tutmak için var. 1924’te bunun için kurulmuştu, şimdi aynı işi yapıyor.

Kısaca sorun Diyanet’in kendisinde değil; İslâmiyet’i “Devlet Dini” olarak teşkilatlandıran devletin ta Muaviye’ye kadar uzanan kurucu mimarisinde.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar