Düzce Üniversitesinde neler oluyor?

  • 20.02.2012 00:00

Türkiye’de en fazla mobbing’in (yıldırma, bezdirme) Düzce Üniversitesi’nde olduğunu biliyor muydunuz?

 

Bilim yuvasında yıldırma, bezdirme mi olurmuş demeyin…

 Araştırmalar mobbingin en yaygın olduğu ortamın ne yazık ki üniversiteler olduğunu ortaya koyuyor.  Bilim yuvaları nasıl oluyor da mobbingin çöreklendiği fesat yuvası  haline geldiğini merak ediyorsanız birkaç dakikanızı bu yazıyı okumak için ayırın ve sonra gözlerinizi kapatıp yanı başınızdaki Düzce Üniversitesi’ni bir düşünün!!!!!!!!!?

 Düzce Üniversitesi’nde  “ben yaptım, oldu” zihniyetinin nasıl her yere hâkim olduğunu, buna itiraz eden akademik kadronun anasından emdiği sütün burunlarından fitil fitil nasıl getirildiğini bir düşünün...

 Bir profesörün rektör olmadan önce diğer profesörlerin meslektaşı, yol arkadaşı iken, rektör olduktan sonra “sırça köşkte”, “her şeyi en iyi bilen” e dönüştüğünü,  12 Eylül 1980 model  Kenan Evren yadigarı YÖK kanununun kendisine verdiği olağanüstü yetkilerle bilim yuvasını nasıl bir mobbing cehennemine çevirdiğini düşünün…

 Üniversitelerin düşünce ve ifade özgürlüğünün en fazla olması gereken yerler olmasına karşın, farklı görüşe tahammülsüzlüğün üniversite yönetimince nasıl bir baskı unsuruna dönüştüğünü ve bu baskı unsurunun farklı düşünenleri nasıl ötekileştirdiğini düşünün…

 Düzce Üniversitesi yönetiminin kanunlar ve yönetmeliklerde açıkça belirtilmeyen konularda takdir yetkisi kullanırken nasıl keyfi uygulamalara girdiklerini... Kendilerine ideolojik olarak yakın bulduğu kişilere aynı kuralı farklı uygularken ötekileştirdiği kişilere nasıl üvey evlat muamelesi yaptığını düşünün…

 Düzce Üniversitesi ‘nde Yönetim Kurulu, Fakülte Kurulu, Enstitü Kurulu, Üniversite Senatosu gibi yönetim organlarında muhalefet eden, edebileceği düşünülen, sorgulayan üyeler baskılanmakta, dışlanmakta, istifaya zorlanmakta ve örtülü tehditlerle yıldırılmaktadır.

 
Düzce Üniversitesi rektörlük seçimleri ve sonrası ayrı bir faciadır…

 Düzce Üniversitesi seçim sürecinde doğal olarak gruplaşmalar da belirgin hale gelmiştir. Bunun sonucunda:

 Seçim sürecinde öğretim üyelerinin demokratik temayülleri sonucu en fazla oyu alan Bünyamin Dikici’nin rektör olarak atanması beklenirken, YÖK ve Cumhurbaşkanımızın takdirine bağlı olarak anti-demokratik bir şekilde en fazla oyu alan değil, en iyi “ oyunu oynayan “ rektör olarak atanmış,  Düzce Üniversitesi’ndeki iktidar Sayın Funda Sivrikaya Şerifoğlu’na teslim edilmiştir.

 Düzce Üniversitesi rektörlüğüne ikinci kez atanan Sayın Şerifoğlu ve üniversite yönetimi,  rektörlük seçiminde kendilerini desteklemeyen öğretim görevlilerinin çalışmalarını son altı aydır engellenmekte, kendilerine görev dağılımlarında yeni görevler verilmemektedir. Eski görevleri de ellerinden alınmaktadır. Buna en tipik örnek, rektörlük seçimlerinde en fazla oyu alan Bünyamin Dikici’nin çadır tiyatrolarında skeç konusu olacak bir şekilde görevden alınmasıdır… *

 Şerifoğlu ve yönetimini desteklemeyen, desteklemediği düşünülen öğretim üyelerinin talep ettiği konferans izinleri, mesleki geziler, araştırma projesi gibi etkinliklerde bulunmaları engellenmektedir.

 “ Öteki “  oldukları düşünülen öğretim üyelerinin düzenlemek istedikleri kongre, panel gibi etkinliklere de üniversite yönetimi tarafından hiçbir destek verilmemektedir.

 Rektörlük seçimlerinde Şerifoğlu’nu desteklemeyen, desteklemediği düşünülen akademik kadronun fiziki çalışma koşulları zorlaştırılmaktadır. Öğretim üyelerinin çalışma odaları, laboratuvarları, ameliyathane gibi olanakları ellerinden alınmaktadır.

  Bu öyle bir baskıdır ki… Muhalif olduğu düşünülen öğretim üyelerinin yüksek lisans öğrencileri ve doktora öğrencileriyle tez yazmaları dahi engellenmektedir. Hatta hatta kimi zaman daha da ileri gidilerek öğrenciler de yıldırılan hocaya karşı kışkırtılmakta, öğretim elemanının özel yaşantısına ilişkin gizli bilgiler öğrencilerle paylaşılmaktadır.

 
Ders dağılımlarında adalet ve uzmanlık ilkesinden uzaklaşılmaktadır. Yıldırılan öğretim üyelerinin derslerinin ellerinden alınması veya olması gerekenden daha az ders verilmesi sağlanmaktadır. Öğretim üyeleri alan dışı derslere girmeye zorlanması, girdiği derslerin sürekli başka derslerle değiştirilmesi gibi akademik kurallara alakası olmayan davranışlar sergilenmektedir. Ders saatlerinin keyfiyete göre düzenlenmesi ile yandaş öğretim üyelerinin işi kolaylaştırılmakta, yıldırılmak istenen öğretim üyelerinin analarından emdikleri süt burunlarından getirilmektedir.

 Hakeza vize ve final sınav gözetmenlikleri, öğrenci danışmanlık görevleri dağıtılırken eşit uygulamalardan uzaklaşılmakta, ötekileştirilen öğretim elemanlarına daha fazla görev verilmektedir.

 Öğretim üyelerinin atanması ve yükseltilmesinde, dosyalarının, yayınlarının incelenmesi sürecinde, doçentlik sınavının ilk aşamasını oluşturan yayın değerlendirmesi ve ikinci aşaması olan sözlü sınav aşamasında görevlendirilen jürilere baskı yapılması, jüri üyelerine baskı uygulanması yoluyla yıldırılan kişinin haklarının ve başarısının engellenmesi söz konusudur. Bu yıldırma uygulamaları kimi zaman yıllarca sürmektedir.

 
Düzce Üniversitesi’nde mobbing, rektörlüğün bilgisi ve hatta bazen de üniversite yönetiminin yol göstericiliğinde uygulanmaktadır. Yıldırma eylemleri içinde aktif yer alan yandaşlar, yönetim sayesinde daha da güçlenmekte ezilen, hakları ellerinden alınan mobbing mağdurlarının başka üniversitelere geçmesine dahi engel olunmaktadır. Mağdurun geçmek istediği üniversitedeki yandaşlarla anında temas kurularak, her türlü karalama ve iftira kampanyaları uygulanmaktadır.

 Üniversitede adeta şu kural işlemektedir: ‘Sadece ben ve yandaşlarım yapsın, ötekiler yapmasın; ya da ben yapmıyorsam ötekiler hiç yapamasın.’ Üniversitelerde yaşanan ben ve öteki arasındaki ayrıştırma bu kadar açık uygulanmakta ve ulaştığı boyut da kabul edilemez düzeydedir.

 Araştırma görevlilerinin, doktoralarını tamamladıklarında yardımcı doçent kadrolarına atanmasında büyük bir çifte standart olduğunu, rektör ve dekanların sevmediği asistanların yıllarca bekletildiğini sanırım saatlerce anlatmama gerek yok, aynı durumun doçentler için de geçerli olduğunu söyleyelim ve yazıya şimdilik bir nokta koyalım.

 Yorumu ise:

 “ … Orda bir köy var uzakta, gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür… “  diye üniversitenin sorunlarına gözlerini kapayan, olan biteni futbol maçı izler gibi seyreden sevgili Düzceli kardeşlerimizin takdirine bırakalım…

 Sağlıcakla kalın.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar