- 1.07.2012 00:00
Ali Bayramoğlu hakkındaki makalemden sonra genel yayın yönetmenimiz Ali Adakoğlu aradı. Makalemdeki Habervaktim ve Yeni Akit ile ilgili bazı hususlara katıldığını fakat Gümüşhane Baro başkanı Ali Günday olayında Vakit gazetesinin oynadığı rol ile ilgili görüşlerime katılmadığını belirtti. Ali Günday’ın öldürülmesindeki tahrik unsuru olarak Vakit gazetesinin gösterilmesinin ağır bir eleştiri olduğunu belirtti. Gazetemizde yazarların görüşleri kendilerini bağlar. Ancak makaleler hakkında görüş beyan etmek herkesin hakkıdır.
Konu benim açımdan Suriye olayından bile önemli olduğu için Ali Bayramoğlu’nu gündem etmiştim. Belki şaşıracaksınız ama iki ülkenin savaşın eşiğine gelmesinden daha önemli bir sorun olarak gördüğüm için bir basın yayın organının bir başka gazeteciyi hedefe oturtmasını gündemin en önemli maddesi olarak gördüm ve o makaleyi bu yüzden yazdım. Aslında çok olumlu tepkiler de aldım. Olumlu veya olumsuz tepki alalım ama önemli olan doğruyu söyleyip söylemediğimizdir. Önemli olan insanlığa önderlik etme görevi olan İslami toplumun davranışlarındaki, hedeflerindeki ahlaki tutarlılıktır.
1995 yıllarıydı sanırım. Başörtüsü gerginliğinin azami safhaya ulaştığı yıllardı. Bir çok yerde uygulanan başörtüsü yasağı çılgınlığını Gümüşhane barosu da gündemine almıştı. Aslında Cuma namazlarına gİtmesi ile az çok muhafazakar kimliği ile tanınan Baro başkanı Ali Günday baronun Kemalist üyelerinin baskısı ve genel teamül nedeniyle başörtülü avukatlara yasaklama getirmişti. Konuyu yakından takip ettiğini bildiğim dönemin MAZLUMDER genel başkan yardımcısı Muhterem Yılmaz Ensaroğlu ile de Ali Günday olayını konuştum. MAZLUMDER de Ali Günday’ın yaptıklarını gündemine almış ve yasakçı tutumunu eleştirmişti. Ancak gerginlik artmış yapılan yayınlar sonucu Adana’da ikamet etmekte olan İzzet Kıraç isimli bir kişi otobüse atlayıp Gümüşhane’de bürosunda Ali Günday’ı öldürmüştü. Cinayet üzerine MAZLUMDER bir açıklama yaparak cinayeti kınamıştı. Ancak daha sonra da İzzet Kıraç’ın adil yargılanma hakkı olması gerektiğine dair bir açıklama yapmıştı. Bu açıklama trafiğine şaşıranlar olabilir ancak tam da MAZLUMDER gibi siyasi kamplaşmaları değil adaleti eksen alan bir dernek yapılması gerekenleri doğru yapmıştı o zamanlar. Ben de şimdilerde bu uygulamanın takınılması gereken tavır sıralamasına katılıyorum. Zaten mağdur başörtülü avukatlar da olayların böyle gelişmesinden dolayı kahrolduklarını belirtiyorlardı. Günün medya organları da Vakit gazetesini hedef gösterici yayınlarından dolayı suçlamıştı. O günleri bilenler bilir, başörtüsü serbestisi getirilmesi yönünde hükümet nezdinde önemli bir konsensus oluşmuşken bu olayın olması özgürleştirme girişimlerinin rafa kalkmasına yol açmıştı. Alınan gardların, hedef göstermelerin aynı zamanda zalim yasağın devam etmesine yol açabileceğini de hatırlatmış olalım.
Havervaktim sitesi ve Yeni Akit gazetesine bu yolun yol olmadığını, bu üslubun üslup olmadığını tekrar hatırlatalım. Bazen yanlış gördüğünüz şeylerle ilgili yanlış tavırlı ve üsluplu davranışınız dün olduğu gibi bugün de sizi zor durumda bırakabilir. İslami kamuoyunun temiz ve coşkun düşüncelerini yanlış yönlere kanalize etme hakkı kimsede yoktur. Basın çok önemli bir güçtür ve ceza kanununda da kişi beyanından farklı değerlendirmeye tabi tutulur. Ülkenin kamplaşmayla, kavgayla kazanacağı bir şey yoktur. Yanlış yapan ve zalimce uygulama yapanlara biz peygamberi bir üslüpla yaklaşmalıyız. Taif’de kendisini taşlayanlara karşı “aman yarabbi azabını gönderme, bilmiyorlar “ diye dualarıyla Allah’a yalvaran o kutlu kişi, bizlerin örneğidir. Zaten “zayıf düştüm ama zayıflığım yeterki yanlış yaptığım için gazabının eseri olmasın, mazlum ama haklı duruşumdan olsun” diyen bir peygamberin takipçileriyiz. Bizlerin onun pragmatist olmayan, nefsani olmayan çok geniş gönlünü anlama ihtiyacımız halen var. Zaten böyle olduğu için uzaktan onun darp edilmiş halini gören kişilerin gönderdiği köle Addas Müslüman oluyordu. En arzuladığı Taif halkı iman etmeyip taşlarla onu kovalarken o asil duygularla insanlığın kurtuluşunu hepimizin gözlerini yaşartan bir üslupla istemiş ve Allah o çok istediğini hiç ummadığı bir anda hiç ummadığı bir kişi, köle Addasın Müslüman olmasıyla ihsan etmişti. “Nerelisin” sorusu üzerine gelişen “kardeşim Yunus bin Metta’nın memleketindensin ha , ne güzel, o benim kardeşimdi , peygamberdi ben de peygamberim” diyen o güzel insanın yaklaşımı imandan habersiz Addas’ın hidayetiyle sonuçlanmıştı. İman, İslam işte böyle aslında mazlum da olsanız haklı olduğunuz için karşınızda kimsenin duramadığı bir çığdır, seldir. İslam adına ajitasyoma, küfr etmeye hiç gerek yoktur. Haklıysanız, adaletli tavırdaysanız kısa vadede olmasa bile uzun vadede kazanacak olan sizlersiniz. Yeterki “doğru yaptım” zannıyla yanlış işlere imza atmayalım. Peygamber savaşta korkudan iman kelimesini söylediğini iddia ederek müşrikleri öldürenleri şiddetle kınamış ve kızgınlıktan yüzü kızarmış ve “açıp kalbini baktın mı” demiştir. “Bizim işimiz rakiplerimizin katledilmesi, imha edilmesi değildir onların da doğruyu bulmasıdır” demiştir. Biz kime tabi olacağız, savaşta değil insanlara ağaca taşa toprağa bile zarar vermeyin diyen bir dine mi, öfkemizden kaynaklanan taraf duygularımıza mı?
Şmdi de Nagehan Alçı sitenin hedefinde. Habervaktim ve Yeni Akit gazetesi , bu üslubun sizleri farklı kesimleri geçelim, şimdiye kadar genelde susan dindar kesimin aydınlarının açık tepkisine de neden olduğunu görmüyor musunuz? Yanlışın neresinden dönülse kardır. Tavsiyemiz Ali Bayramoğlu tartışması vesilesiyle gayrıislami yanlışınızı görmenizdir. Ne hakkaniyetli bakış açısı ne de İslami esaslar yaptığınızın doğru olduğunu göstermez. Danıştay olayında olduğu gibi karanlık güçler İzzet Kıraç olayından farklı olarak provokasyon amaçlı da yayınlarınızı kullanabilir. Alpaslan Aslan gibilerinin üzerinde Vakit gazetesi bulunmasına meydan vermenin sorumluluğunun ne olduğunu tekrar düşünelim. Birileri hazır provokatif malzeme buluyorsa en başta malzeme hazırlayanların dikkatli olması gerekmiyor mu?
Yorum Yap