- 10.08.2012 00:00
İslamcılık siyasi bir tercih olarak çıkmasından sonra gelenekçi ,sağ kesimlerden farklılaşan dindarların yöneldikleri akım oldu. Ancak dini bir siyasi ideoloji haline getirmenin faturası kısa sürede çıktı. Dinin manevi boyutu ihmal edilip siyasi, dünyevi yönü fazla öne çıkınca iç derinliği olmayan, gönül dünyası fakir heyecanlı kişiler islam'ın temsilcisi olarak meydana çıkabiliyordu. Hasan el Benna örneğinde olduğu gibi tasavvuf ve islamcılığın birleşimini sağlama çabası kısa sürede başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Tasavvufi çevreler islamcı reaksiyonlardan müntesiplerini uzak tutmayı tercih ediyorlardı. Sorgulayan ve fakat yeterli olgunluğa erişememiş islamcılığın gençlik buhranları tarif edilebilecek buhranları yaşanması kimseyi şaşırtmasın. Tasavvufun sapmalarını eleştirip de El Kaide türü hariciliklere dahi saplansa da islamcılığın özenle korunup modern dünyaya cevap verebilen bir akım olduğunu ispat etme yükümlülüğü dindar aydınların yakasından düşmemelidir.
Tartışmaya katılan Mümtaz'er Türköne "Ak parti için İslâmcılık bir iktidar projesi idi, gerçekleşti ve ömrünü tamamladı" diyor. Bu, Ak Parti açısından böyle olabilir. "İslamcılık Ak Parti'nin inhisarında değil, İslamcılığın güçlü bir görüntüsü" diyebilirsiniz ama Milli görüşün de islamın temsilcisi olduğu iddiasının boşa çıktığını hatırladığınızda din ile dini görüntünün farklı olduğunu anlıyorsunuz. Milli görüş de islam'ın temsilcisi olduğu yanılsaması ile hareket edilmişti. Milli görüş İktidar ve iktidar başarısızlıklarında bunun faturasının dine çıkacağını umursamamıştı.Suçu sadece Ak Parti'ye atarak günah keçisi bulmanın rahatlığı ile salvolarda bulunmak kolay ancak dindar aydınlar iğneyi kendilerine batırdığında daha yenilecek kaç fırın ekmek olduğunu anlayacaklar. Türköne "İslâmcılık bugün devlet tarafından hazmedilmiş, meşruiyet enerjisine dönüştürülerek tüketilmiş bir ideoloji. İktidarı teslim aldı ve ona can vererek görevini tamamladı." diyor ama islami camiadan yükselen alternatif sesleri hesaba katmıyor. Ak Parti nezdinde bir bitiş olsa da islamcılık anlamında bu insani hatayı tamir edecek çok alternatif var. Düşünsel anlamda Türkiye'de ve dünyada böyle bir potansiyelin varlığı tartışmasızdır.
İslamcılık küreselde yaşadığı selefi idealistliğin başarısızlığından sonra Türkiye'de ve dünyada toplumsal tabanda kabul edilen çalışmalar yapıyor. Klasik cemaatleri islamcılık akımının çok dışında tutmak mümkün değil. Hedeflerine ulaşmak için çoğunlukla pragmatist davranan ve siyaset ilişkilerini ihmal etmeyen cemaatlerin islamcılık hareketinin göbeğinde olmasa da dışında tutmak mümkün değildir. Cemaatlerin Türkiye ve dünyadaki başarılı çalışmaları islamcılığın tek temsilcisinin herhangi bir parti olmadığını göstermesi açısından anlamlıdır.
Mahcupyan'ın söylediği gibi "islamcıların tutulduğu hastalık Türk islam sentezini geçiniz devlet islam sentezidir" teşhisi yanlış değil maalesef. Kürt sorunu konusunda eylem yapan MAZLUMDER üyelerine Fatih gibi bir semtte içinde uzun sakallı, dindar görünümlü kişilerin de bulunduğu bir grup saldırmış. Bu manidar bir örnek. Dışlanmışlar arasında sayılanlar gün geliyor dışlanmışların hakkını korumaya çalışanlara saldırabiliyor. İşte iktidarın getirdiği hastalık burada. İktidar olursanız "karşınızdaki sorunlar ve siz" oluyorsunuz ve sorunları karşı cephenin imalatı gibi görmeye çalışıyorsunuz. İslami hassasiyet sahibi kişilerin bulunduğu bir iktidarın sempatizanlarını da bu yönde eğitmesini beklerken başkalarının sorunlarının öteki ilan edildiğini görüyorsunuz. iktidarın ayağına takılan engeller muamelesi yapılan sorunların gün geçtikçe yer çekiminin aksi istikametinde dindarlardan uzaklaştığını görüyorsunuz. Ancak bu baş edilemeyecek bir sorun değil. Nesli tükenmeyen islamcılar bu sorunlarla baş edebilecek güçtedir.İslamcılığın olgunluk devrini göstermek, yaşatmak dindar aydınların vazgeçmeyeceği bir hedef olmalıdır.
Yorum Yap