Son Dakika
- 07:26 Alaplı Akçakoca yolunda kaza, 4 yaralı...
- 07:07 3 ilde denize girmek yasak, Akçakoca serbest...
- 06:56 Benzin 38 liraya dayandı
- 06:53 FİTNE HABERLERİNE AKCAKOCA TEK SES OLDU...
- 06:50 İhale yapıldı dendi! 4 yıldır çivi çakılmadı...
- 17:44 Borç yapılandırmasında son üç gün
- 18:00 Tayyare Limanı Dergisi’nin Çevre Konulu 12’inci Sayısı Yayınlandı
- 16:29 Özkan Gözütok Düzce Üniversitesi Kariyer Topluluğu İle Girişimcilik Kampında Bir Araya Geldi
- 07:06 Fırtına caminin minaresini yıktı
- 06:47 Fırtına ağacı devirdi
UEFA topu kesti, şimdi öz eleştiri zamanı
UEFA’nın verdiği karar Türk futbolunu bir kere daha derinden sarstı. Futbolumuzun marka değeri dip noktada. Acaba Türk futbolu bu süreci tersine döndürüp kazanca çevirebilir mi? Sistem, öz eleştiri yapıp bir ders çıkartabilir mi?

UEFA’nın verdiği karar Türk futbolunu bir kere daha derinden sarstı. Futbolumuzun marka değeri dip noktada. Acaba Türk futbolu bu süreci tersine döndürüp kazanca çevirebilir mi? Sistem, öz eleştiri yapıp bir ders çıkartabilir mi?
Geçen hafta UEFA Disiplin Ku-rulu’nun F.Bahçe ve Beşiktaş’a Avrupa kupalarından men cezası vermesi bir kez daha futbol dünyasına bomba düşürdü. 3 Temmuz 2011’den beri bir türlü toparlanamayan; şike, teşvik, teşebbüs sarmalından kurtulamayan Türk futbolu en ağır şoklardan birini yaşadı. Karar sonrası camiaların tepkileri vardı. Ancak mahkeme kararlarını ve UEFA’nın kestiği cezaları sarsmadı bu tepkiler.
“UEFA kararını nasıl yorumluyorsun?” diye sordum dostuma. Yazlıktaydı ve kitap okuyordu. “İyi olacak!” dedi. “Nasıl yani!” dedim. “Türk futbolu şeffaflaşacak.” diyerek devam etti: “Uzun vadede kalite kazanacak. Karakterli, kişilikli insanlar yönetimlere gelecek.” UEFA Disiplin Kurulu’nun ceza verdiği iki takımdan birinde yıllarca futbol oynayan dostum beni çok şaşırtmıştı: “Futbol birilerinin tekelinde olmaktan çıkacak. Bu alanın artık temiz olduğuna inanan insanlar sahaya girmeye başlayacak. Futboldaki kirlilik yüzünden önemli camiaların kenarda kalmış iş adamları görev alacak.” Çok iyimser baktığını ifade edip, “Hapis cezasına çarptırılmış kulüp başkanları hâlâ görevlerinin başında.” diyerek itiraz ettim. “Haklısın. Fakat yılların kiri var, temizlenmek zaman alır.” cevabını aldım. “Çok güzel sözler bunlar, adını kullanarak yazayım mı?” diye sordum. Net ve keskin bir ifadeyle “Hayır!” dedi ve ekledi: “Ekmek yiyoruz bu işten, sen de biliyorsun. Sistem doğru söyleyeni barındırmaz. Bir sürü karanlık adam var, spor camiasının içinde.”
Şike sigara dumanı gibidir
Şike Türk futbolu için yeni bir şey değildi. Aslında pek çokları da buna alışmıştı. Bir nevi düzen böyle işler hale gelmişti. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ misali sistem çarkını döndürüyordu. Süper Lig başkanlarının birkaçı hariç, geri kalanlarının vukuatları, adliyelik dosyaları, şikeye bulaşanları, çetelerle ilişkisi olanları vardı. Böyle bir ortamda temiz futboldan bahsetmek hayli zordu. ‘Başarı için her şey mubahtır’ anlayışı neredeyse genlere işlemiş durumdaydı. ‘3 yıl üst üste şampiyon olacağız’ diyen zihniyetlerin bunu başarması için saha dışına çıkması da kaçınılmazdı. Bu açıdan bakıldığında ‘futbol sektörünü’ kendine getirecek bir şoka ihtiyaç vardı. UEFA kararı böyle bir etki yapabilir miydi, kulüp yöneticilerini hizaya çekebilir miydi? Heysel Faciası’nı yaşayan İngiltere örneği ortadaydı. İngilizler olaydan ders çıkarmış, holiganlardan arınarak, sistem içindeki ayrık otlarını kenara atmayı başararak dünyanın en saygın liglerinden birini oluşturmuştu. Acaba biz de yapabilir miydik?
Yıllardır, ‘şike sigara dumanı gibidir, görürsün ama yakalayamazsın’ diyerek kulağının üstüne yatan bir ülkenin sporla uğraşan bireyleriydik. Son 2 yıldır onca delil, tape ve itirafları hiç yaşanmamış gibi göstermeye çalışmamız bundandı. Hatta UEFA’yı ikna ettiğimize bile kendimizi inandırmıştık. Federasyon Başkanımız Yıldırım Demirören, “Süreci çok iyi yürüttük. Herkesin bize teşekkür borcu var.” açıklaması yapacaktı. Federasyon Başkan Vekili Ufuk Özertem, çok büyük bir başarıya imza attıklarını ifade etmek için, Hz. Ömer’in bile bu meseleyi çözemeyeceğini ima edecek kadar tuhaflaşacaktı. Başardıkları şey şikeyi örtmekti! Hatta onlara UEFA Başkan Vekili Şenes Erzik de katılacak, “Biraz zor oldu ama başardık.” diyecekti.
Temenni var, beklenti yok
Ancak işin sonu hiç de anlattıkları gibi olmadı. 23 Mayıs’ta UEFA çok önemli bir değişikliğe gitti. Artık ülke federasyonlarının aldığı kararlara da karışabilecekti. Beklenmedik bir anda Disiplin Kurulu, F.Bahçe ve Beşiktaş’tan savunma istedi. Kısa süre içinde yargılamaları yaparak ilk cezaları verdi. Süreç devam ediyor. İşin; Tahkim ve CAS ayakları var.
Bu cezalar milyonlarca taraftarın yüreğini yaraladı. Ancak ‘böyle gelmiş böyle gider’ anlayışının değişmesi için ağır bir travmaya ihtiyaç vardı. Her zaman Avrupa’nın en büyük futbol ekonomilerinden biri olmakla övünen Türk futbolunun bu kararlardan sonra kendisine bir bakması gerekiyordu. Herkesin UEFA kararlarının Türk futboluna verdiği zararları konuştuğu ortamda biz spor camiasının önde gelen isimlerine, “Bir özeleştiri yapmamız gerekir mi, bu olaylardan bir ders çıkarabilir miyiz?” diye sorduk. Acaba, şike ve teşviki tarihe karıştırabilir miydik?
Şikeden ceza alan ya da suçlananların neredeyse tamamının sistem tarafından sahiplenildiği bir ortamda bu soruları sormak biraz safdillik olabilir. Zira sistem tüm aktörlerine sahip çıktı. İsimleri tek tek saymaya gerek yok. Tüm veriler, ortadaki ilginç dayanışmanın göstergesi zaten.
Ama biz yine de ismini vermek istemeyen spor emekçisinin açtığı yoldan devam edebilir miyiz diye telefona sarıldık. Bir arınma dönemine geçebilir miydik? Kiminle konuştuysak söze ‘umarım’ diye başladı ama ‘fazla iyimser olmamak gerektiğini’ de üzerine basarak ekledi. 3 Temmuz sonrası ‘Bu ligi izlemeyeceğim’ diye yazı kaleme alan yazar Tanıl Bora, ‘umarım’ diyenlerdendi. “Çok emin olamıyorum. İyimser olmak o kadar kolay değil.” diyordu. Gazeteci-yazar İsmet Berkan’ın da Bora’yla sözleşmişçesine ilk kelimesi ‘umarım’dı. “Böyle olması temenni edilir.” diyordu Berkan.
Şike Davası başladığı günlerde cesur çıkışlar yapan Orduspor Başkanı Nedim Türkmen, ‘insanlar ders alır, bir daha yapmaz’ düşüncesi için “Bu saf ve temiz ama imkânsız.” diyor. Ona göre futbolda rant var, güç var. Ve sistemin mevcut aktörleri bu gücü kolay kolay bırakmaz. Çok konuştuğu için saldırıya uğradığını, susturulduğunu, takımı Orduspor ile de uğraşıldığını iddia eden Türkmen, 26 Ocak 2012’de federasyonun Ankara’daki genel kurulunda başından geçen bir olayı tekrar hatırlatıyor: “Genel kurula ara verildi. Karşımda Ali Koç, yanında Nihat Özdemir, benim yanımda ise M.Ali Aydınlar vardı. Ali Koç, ‘UEFA’yı çok büyütüyorsunuz, onların hiçbir yaptırım gücü yok’ dedi. Sonra da bana ‘Boş konuşuyorsun’ diye çıkıştı. Ben de ‘Öyle diyorsunuz ama UEFA sizi Şampiyonlar Ligi’nden attı’ dedim. Bunun üzerine Manisa Başkanı Kenan Yaralı ‘Sen Ali Bey’le nasıl konuşuyorsun?’ diyerek bana saldırdı. Hani böyle bir kıstas yok ama, Türk insanının kalitesine 10 üzerinden 7 verdiğimizi düşünelim. Futbolla uğraşanlar ise bana göre ancak 4 alır.”
Birkaç kez Beşiktaş yöneticiliği yapan İbrahim Altınsay da karamsar olanlardandı. “Türk futbolu ders çıkarmalı ama çıkarmaz. Şimdiye kadarki uygulamalar ve tavırlar bunu gösteriyor.” diyor. Antrenörlük eğitiminin bir bölümünü İngiltere’de tamamlayan, Antalyaspor teknik direktörlüğünden kendi isteğiyle ayrılan Mehmet Özdilek’e “İngilizler gibi başaramaz mıyız, dipten sıçrayamaz mıyız?” diye soruyorum. O da aynı şeyi tekrarlıyor: “Fazla iyimsersin. Zor. Çünkü öyle bir kültüre sahip değiliz.” Ona göre, biz günlük başarılarla, hedeflerle mutlu olmaya çalışıyoruz. Ama bu yapıyı değiştirmek için bir şeyler yapmamız, mücadele etmemiz gerekiyor. Tam da bu noktada İbrahim Altınsay, siyasi iradenin inisiyatif göstermediğini, Meclis’in yerleşik demokrasilerde olmayacak bir şekilde çıkardığı yasayı 4 ay içinde değiştirdiğini, bu tavrın bile değişim için hazır olmadığımızın göstergesi olduğunu dile getiriyor. Özdilek de ona katılıyor: “6222 sayılı yasa çıktı. Ondan sonraki süreci iyi irdelemek lazım. Ben sadece bu kadar söyleyebilirim.” Oysa İngiltere’de bizzat başbakan pisliğin üzerine gitmişti.
Altınsay: Utanıyorum
Herkes kendi menfaati çerçevesinde bakıyor olaylara. İlişkiler birbiri içine geçmiş. ‘Burada bir şer var ama sonunda hayır çıkar’ demek hiç kolay değil. Mahkeme kararı, UEFA kararı var ama hâlâ camialar adı geçen yöneticilerden kurtulamadı. Haber Türk gazetesi yazarı Kaan Ark, “Taraftarı olduğunuz kulüp ne olursa olsun yöneticilerin o kulüpleri sizden daha çok umursadığına sakın inanmayın. Sizleri kandırmalarına da izin vermeyin.” diyor. İbrahim Altınsay da bir futbolsever olarak Türkiye’de futbolla ilgilenmiş olmaktan dolayı utandığını itiraf ediyor: “Çünkü çevreme açıklayamıyorum bunu. Yaşananlar aynı zamanda ahlak ve vicdan sorunu.” Anlayacağınız sistemden herkes ümidini kesmiş durumda. Ve sistem temiz futbol beklentisi içinde olanları kabul etmiyor, dışlıyor adeta. ‘Ortama uy, yanlışa karşı çıkma. Gemi yürüsün…’ Nedim Türkmen’in ifadesiyle “İyi insanları kusup, dışarı atıyor sistem.”
Türk futbolunda bir zihniyet devrimi şart. Bu federasyon anlayışıyla, bu kulüp yönetimleriyle gün geçtikçe değer kaybetmeye devam ediyor. Spor Bakanlığı’nın hazırladığı Kulüpler Yasası, kulüp başkanları tarafından ağır bulunduğu için rafa kaldırılmış durumda. Bakanlık tekrar elini taşın altına koyacak mı bilinmez. Maliye Bakanlığı da kulüpleri denetleyecek, onların vergi kaçırmalarını önleyecek bir yaptırım içinde değil. Biz yine de, -bütün kulüplerimiz bu suçlamalardan aklansa dahi- UEFA Disiplin Kurulu’nun aldığı ilk kararın bazı değerleri hayata geçirmemize olanak sağlamasını, silkelenip kendimize gelmemize katkıda bulunmasını temenni ediyoruz.
BEHRAM KILIÇ