2010 yılında yapılan reformların hepsi tersine döndü

‘Türkiye’nin Yönü’ başlıklı 33. Abant Platformu toplantısının ikinci gününde kuvvetler ayrılığı ile çevreye duyarlı kalkınma konuları tartışıldı.

2010 yılında yapılan reformların hepsi tersine döndü
22.06.2014 - 18:56
1270

 ‘Türkiye’nin Yönü’ başlıklı 33. Abant Platformu toplantısının ikinci gününde kuvvetler ayrılığı ile çevreye duyarlı kalkınma konuları tartışıldı.

İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun; iktidarın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) bir hasım olarak gördüğünü söyledi. “2010 yılında yapılan reformların hepsinin tersine döndüğü görülüyor.” diyen Özbudun, AKP’nin kendi reformlarıyla, kendi eserleriyle kavga eder hale geldiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu da Türkiye’de bugün tam demokrasinin olmadığını ifade etti. Kalaycıoğlu, “Demokrasi olması için içselleştirme ve itirazın olacağı bir mevzuat düzenlemesi yapması lazım. Bu da anayasa değişikliği ile mümkün.” diye konuştu.

Türkiye’de fikir dünyasına yön veren ve toplumsal sorunlara çözüm önerileri getiren Abant Platformu’nun ‘Türkiye’nin Yönü’ başlıklı toplantısına dün devam edildi. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) tarafından düzenlenen 33. Abant Platformu’nun ikinci gününde ‘kuvvetler ayrılığı’ ve ‘çevreye duyarlı kalkınma’ konuları tartışıldı. Oturumlara İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun damgasını vurdu. Hiçbir sistemde ve yerleşik demokrasilerde yargının bağımsızlığının feda edilmeyeceğini söyleyen Özbudun, hakimlik teminatına temas etti. Özbudun, hakimlerin yürütme organının tasarrufları ve işlemleri ile görevden alınamama ve cezalandırılamamalarının zorunlu bir güvence olduğunu kaydetti.

    2010 yılındaki anayasa referandumu ile adalet bakanının birçok yetkilerinin HSYK’ya devrinin önemli olduğunu anlatan Özbudun, Avrupa kurumlarının da bu adımları olumlu bulduğunu belirtti. Ancak HSYK’daki kazanımların yaşanan son süreçte kaybedildiğine işaret etti. “İktidar HSYK’yı bir hasım olarak görmüştür.” diyen Özbudun, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bildiri yayınlayan HSYK’nın suç işlediğini söylediğini hatırlattı. Fakat o bildiride suç teşkil eden bir durum olmadığını vurgulayarak, ardından HSYK’da radikal bir değişiklik yapıldığını ifade etti. “2010 yılında yapılan reformların hepsinin tersine döndüğü görülüyor.” diyen Özbudun, AK Parti’nin kendi reformlarıyla, kendi eserleriyle kavga eder hale geldiğine dikkat çekti. Şu an itibarıyla HSYK’nın ciddi yara aldığını anlatan Özbudun, görevden alınanların görevlerine dönme imkanının alındığını kaydetti. Gazeteci Yavuz Baydar’ın moderatörlüğünü yaptığı oturumda ifade edilen diğer görüşler şöyle:

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu:Türkiye, bugün demokrasi içinde olan bir ülke değil. Bu melez olarak ya da yarışmacı otoriter diye tabir ediliyor ama demokrasi değil. Demokrasi olması için içselleştirme ve itirazın olacağı bir mevzuat düzenlemesi yapması lazım. Bu da anayasa değişikliği ile mümkün. Olabildiğince halkı haberdar kılacak şekilde bir saydamlıkta çalışabilecek bir yapı lazım. Bir de hesap verilebilirlik lazım. Bugünkü anayasa ile bunları çok yapamıyoruz. Bugünkü seçim, kartel parti meydana getiriyor. İçselleştirmenin önünü açmak için seçim barajını kaldırmanız lazım. Türkiye’nin problemi yazılımda, donanımda değil. Bizim yazılıma uygun bir şey bulmamız gerekiyor.

Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Halkın seçtiğine göre cumhurbaşkanı, yürütmenin başı oluyor gibi bir düşünce var. AK Parti’de buna karşı çıkmamız gerekiyor. Avrupa’da birçok ülke var; halk cumhurbaşkanını seçiyor ama parlamenter sistemde devam ediyor. İkincisi CHP, Anayasa Mahkemesi tartışılırken eskiye dönelim dedi. Bu da saçma çünkü bizim halkımız cumhurbaşkanı seçer ve buna devam eder.

Prof. Dr. Levent Köker:Sadece yargı bağımsızlığı bizim için yetmez. Birincisi, yetki devredilemez hükmü olduğu sürece kuvvetler ayrılığından bahsedemeyiz. İkincisi profesyonel bir bürokrasinin oluşturulması. Üçüncüsü de temel hak ve hürriyetleri gözeten bir hukuk sisteminin oluşturulması.

Gazeteci-yazar Mücahit Bilici: Anayasa yapımında kurucu irade olması gerekiyor. Kurucu irade kimdir? Halk. Halk kim? AK Parti. AK Parti idaresi kime bağlı? Recep Tayyip Erdoğan’a. Kişi merkezli kurucu irade söz konusu. Kurucu idare kanundan muaftır çünkü kanunu yapandır. Karizmatik tarafın olduğu bir ortam yaşanıyor.

Soma faciasıyla kurumsal yapının çözüldüğü ortaya çıktı

Toplantının bir diğer oturumunda “Demokratik ve Çevreye Duyarlı Kalkınma” konusu tartışıldı. Türkiye’de çevre hareketlerinin yok denecek kadar az olduğunu söyleyen Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu siyasi danışmanı Ali Yurttagül, “AB çevre politikası açısından Türkiye’nin çağ atlaması demektir. Eğer Türkiye 10 yıldır süren müzakerelerinde sosyal ve istihdam başlıklarının kriterlerini uygulamış olsaydı Soma faciası yaşanmazdı.” tespitinde bulundu. Yurttagül, Türkiye’de demokrasi meselesinin henüz çözülemediğini de belirterek, “Demokrasiyi sağlayamadan çevreyi halledebilmemiz mümkün değil. Türkiye’de ekonomi, çevre ve toplumsal meseleler hepsi bir arada işliyor. Türkiye’de Yeşiller Partisi gibi bir partinin olmasının zaman alacağını düşünüyorum.” diye konuştu.

    ‘Soma Faciası:Sürdürülemez Bir Büyüme Modelin Krizi’ üzerine konuşma yapan İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Atıl Aşıcı da İhale Kanunu’nun 11 yılda 160 kez değiştirildiğini, bu değişikliklerle böyle bir kanundan bahsetmenin mümkün olmayacağının altını çizdi. Soma faciasıyla kurumsal yapının çözüldüğünün görüldüğünü dile getiren Aşıcı, şöyle devam etti: “Burada neyi kastediyorum, var olan düzenlemelerin tespit edilmesi, içlerinin boşaltılması ve 100 tane ülkenin imzaladığı Türkiye’nin imzalamaktan imtina ettiği uluslararası sözleşmelerden bahsediyorum. Bunun da arkasında yatan şey aslında son 10 yılda içine girilmiş olan büyüme modelini ne pahasına olursa olsun sürdürme inadı. Böyle bir inat varken düzenlemelerin ileriye götürülmesi hayalden öte değildir. Bu bozuk ekonomik yapı kurumsal yapının da çökmesiyle birleşince faciaya davetiye çıkartıyor. Bu sistem bir türlü o madeni kapattıramadı. Sinop’ta radyasyon sızıntısı olsa halkın nasıl haberi olacak.”

    Prof. Dr. Mehmet Akif Çukurçayır da İstanbul eksenli bir kalkınma projesinin yapıldığının altını çizdi. Çukurçayır, şu tespitlerde bulundu: “Mesela ‘Kanal İstanbul’ yapılacak ama niye yapılacak kimse bilmiyor. İhtiyaç var mı bilmiyoruz. İstanbul kalabalık ama hâlâ insanlar İstanbul’a getirilmeye çalışılıyor. Ülke 5 şehir üzerinden ekonomik olarak idare ediliyor.” Doç. Dr. Bican Şahin de, “Hedeflerin büyüklüğünden ziyade hedeflere giden yolların sorgulanması gerekiyor. ‘Benim adamım, benim işadamım’ diyerek ihaleleri vermeye başlarsanız denetimleri buna göre yaparsanız, yaşanan faciaların devam edeceğini düşünüyorum.” şeklinde konuştu.