9 Temmuz 1998’de İstanbul Mısır Çarşısı’nda meydana gelen ve 7 kişinin öldüğü, 127 kişinin yaralandığı patlamaya ilişkin yargılanan sanıklar Pınar Selek ile Abdulmecit Öztürk hakkında Aralık ayında verilen beraat hükmünün gerekçesi açıklandı. Buna göre "kesin delil bulunamaması" ve "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uyarınca bu kararın verildiği belirtildi.
İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, "Mısır Çarşısı'ndaki patlamaya ilişkin üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair mahkumiyetlerine yetecek ölçüde kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği" gerekçesiyle 19 Aralık 2014'te beratlerine karar verdiği sanıklar Pınar Selek ile Abdulmecit Öztürk ile ilgili gerekçesini hazırladı.
Patlamayla ilgili dava sürecinin anlatıldığı gerekçeli kararda, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin 9 Şubat 2011 tarihli bozma kararından sonra, yargılamayı yapan ve daha sonra yasal düzenleme gereği kapatılmasına karar verilen Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle görevli İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin ilk duruşmada, sanıklar Pınar Selek ve Abdulmecit Öztürk hakkında daha önce verilen beraat kararında direnilmesine hükmettiği, 22 Kasım 2012 tarihli, mahkeme başkanının olmadığı duruşmada ise direnme kararından vazgeçilerek sanıkların mahkumiyetlerine gidildiği hatırlatıldı.
"Direnme kararı usule uygun"
Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin, mahkemenin direnme kararının usule uygun olduğu gerekçesiyle sanıklar yönünden verilen mahkûmiyet kararını bozduğu ve davaya bakan İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesince de bozmaya uyulmasına karar verildiği aktarılan gerekçeli kararda, "Mahkemenin vermiş olduğu direnme kararının usule uygun olduğu teyit edilmiştir ve yine sanıklar Pınar Selek ve Abdulmecit Öztürk yönünden herhangi bir yeni delil toplanmadığı gibi yeni herhangi bir gerekçeye dayanmadan önceki mahkemenin vermiş olduğu direnme kararının gerekçesi yönünde hüküm kurulmuştur" denildi.
“Patlamanın sebebi belirsiz”
Dava konusu olayda Mısır Çarşısı'ndaki patlamanın bomba, tüp gaz veya gaz kaçağından kaynaklandığı hususunun tespit edilemediği belirtilen kararda, olaydan hemen sonra 8 bomba imha uzmanının olay yerinde yaptıkları inceleme sonucunda düzenlenen 1998 tarihli olay yeri inceleme tutanağına göre patlamadan sonra olay yerinin ilk halinde bomba unsuru veya patlayıcı maddeye rastlanılmadığının belirtildiği aktarıldı.
Bomba uzmanı 4 kişi tarafından 11 Temmuz 1998'de yazılan rapora göre, olay yerinde ele geçirilen artıkların bomba yapımında kullanılan bulgulara ait olmadığının kaydedildiği kararda, 5 Temmuz 1999 tarihinde dinlenilen bomba imha uzmanı Nazmi Nuri Çelik'in, "Olay yerinde yaptıkları çalışmalarda ve incelemelerde bomba izine rastlanmadığı, patlamanın bombadan kaynaklanması halinde mutlaka olay yerinde bir çukur açması gerektiği ve çukurlarla karşılaşılmadığı" şeklinde yeminli beyanda bulunduğu dile getirildi.
"Kuşkudan sanık yararlanır"
Ceza yargılamasında suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesi gerektiği, gerçekleşme şekli kuşkulu, tam olarak tam aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı da belirtilen kararda şu ifadelere yer verildi:
"Ceza mahkumiyeti yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek şekilde açıklıkta olmalıdır"
Birtakım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılmasının, ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırı olduğu ve kuşkunun bulunduğu yerde, mahkumiyet kararından söz edilemeyeceği ilkesinin evrensel bir özellik taşıdığı belirtildi:
"Ceza yargılamasında amaç, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın ortaya çıkarılmasıdır. Kuşkunun bulunması halinde mahkumiyet kararı verilmesi ceza hukukunun genel ilkelerine aykırıdır. Kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesidir"
Kaynak:AA