Keynes 2.0 ya da Bidenomics'in ekonomi politiği(3) 1

  • 23.07.2021 09:42

Postpandemi döneminin ekonomik paradigmasının anatomisine giriş

Gelelim şimdi işin politik yanına..

Cumhuriyetçiler ile fiziki altyapı tedbirleri konusunda ulaşılan konsensüs tehlikeye girebilir: Demokratlar tarafından ayrıca getirilen human altyapı tedbirlerin finasman planı, vergilerin yükseltilmesi gibi Cumhuriyetçilerin hoşlanmadığı pasajları içeriyor. Üstüne üstlük Senatodaki Demokratların „kıl payı“ çoğunluğu, görüşmeler sırasında Demokratların sol kanadının „daha da fazla harcama yapılması“ doğrultusundaki olası „radikal“ talepleri ile  değişebilir,  üzerinde anlaşılan tedbirler paketinin karar altına alınmasını ve yaşama geçirilmesini tehlikeye atabilir. Bu yüzden Biden sıkça „hiç kimsenin anlaşma ile istediği her şeyi almadığının“ bilinçlere çıkarılması gerekliliğini vurguluyor.

Cumhuriyetçiler konsensüse imza atarak neoliberalizmin „sıfır borç“ dogmatizminden şimdilik de olsa ayrıldılar, ama „vergilerin yükseltilmesi“ hala daha hoşlanmadıkları paradigmalar arasında yer alıyor. Ayrıca Biden'in seçim kampanyası sırasında verdiği „orta sınıflar için vergileri artırmama“ sözünden hemen vazgeçemiyeceğini, Trump döneminde 2017 yılında vergilerin düşürülmesi kararının kesinlikle geri döndürülemez olduğunu, Bidenomics'in önemli sac ayaklarından biri olan sosyal devlet insiyatifinden verili koşullarda vazgeçilemeyeceğini düşünürsek sorunun oldukça çetrefilli olduğu, olacağı aşikar! Bu arada seçim hezimetini hazmedemeyen Trump'ın „rahat durmadığını“, Biden ve „radikal solun“ sosyalizmi getirmeye çalışarak ülkeyi mahvettiği propagandası yaparak Cumhuriyetçiler tabanında var olan popülaritesini kullanıp tekrar başkanlığa aday olmaya çalıştığını, gelecek ara seçimlerde kendi adına hareket eden kişileri desteklediğini ve bu bağlamda geçen yıl oyların sayımı sırasında Kapitol'a hücum olayında kendisinden ayrılan Cumhuriyetçileri „ yok etmeye“ çalıştığını da belirtelim. Bu noktada Cumhuriyetçi partinin parçalanabileceği de ihtimal dahilinde.

Sonuç

ABD'nin krizi aşmada ve sonrasında yeni bir paradigmaya ihtiyacı olduğu açık. Eski sistem sınırlarına dayandı, işlemiyor, bu da açık! Bu, insanlığı 30 yıldan fazladır meşgul eden neoliberal paradigmanın bir yerde sona ermesi demek. Sorunlar, bunların çözümünün yönü, bu konuda yapılan analizler değişimin hangi yöne olacağı yönünde fikir veriyor. Açılan bu yeni yolda kesinlikle hatalar ve yanılgılar olacak; birçok insan bu değişimlere karşı direnecek, belki kimileri de haklı olarak! Ama açık ki artık gemiyi başka yöne, başka bir paradigmaya çevirmenin zamanı geldi, gibi duruyor. Bu paradigma ise toplumsal-ekonomik yenilenme, Green Economy'e geçiş ve Sosyal Devlet'in güçlendirilmesi ile sembolize oluyor! Biden'in yaptığı da bu! Ben buna Keynes 2.0 diyorum.

Son olarak: Pandeminin masraflarını kim üstlenecek?

Sosyal Devlet'in geliştirilip tahkim edilmesi bizce bir yerde pandeminin giderlerinin finansmanının da sosyal adalet ilkeleri çercevesinde vuku bulmasını içeriyor.

Dünyanın her yanında bu temel soruya değişik cevaplar veriliyor. Kimi ülkelerde krizin sonuçları klasik bir şekilde tek taraflı olarak alt kesimlere yüklenirken -ki bu hakim ekonomik sınıfların çıkarları doğrultusunda tam da „sınıfsal“ bir yönelimdir- kimi ülkelerde, farklı şartlarda değisik çözüm önerileri ortaya konuyor. Buna ilişkin olarak ABD'deki çözüm önerilerini incelememizde ele aldık. Kapitalizmin Batılı merkez ülkelerinde ortaya çıkan kriz (ekonomi) politikaları ilkesel, ana hat olarak çoğu yerde benzerlik göstermekte, bu konuda oluşan ortak payanda Keynesçi ruhta üretilen çözüm reçeteleridir. Bu genel çizginin ileriye yönelik olarak nasıl gelişme göstereceği ilgili ülkelerde ve dünyada oluşacak ekonomi-politik dengelerle bağlantılı olacak. Bu bağlamda Federal Almanya'da ortaya çıkan, sol-alternatif kesimde geliştirilen pandemi krizinin sonuçlarını bertaraf etmeye yönelik, öğretici olan çözüm önerilerinden burada kısaca söz etmek istiyoruz.

Öncelikle ülkenin ekonomisine ilişkin birkaç köşe taşı niteliğinde rakamlar:

Krizin sonuçlarını aşmak için milyarlık harcamaları karşılamak üzere finans piyasalarından kredi alınması son derece rasyonel bir tutum. Bu konuda daha önce ekonomi politik anlayışta hakim olan neoliberal „sıfır borçlu devlet“ dogmasının geride bırakılması konusunda cesaretli de olmak gerekiyor. Buna göre; Federal devletin yeni borçlanma baremi, GSYH'nin %3'lük Maastricht  kriterini %4'den fazla olacak şekilde aşması bekleniyor. Toplam borç oranı konusunda var olan %60'lık sınır da %75 olarak aşılacak. Yani diğer ülkelerle ve ABD ile kıyaslandığında oldukça moderat bir durum söz konusu. Bu noktada kredi faizlerinin neredeyse sıfır olması, devlet borçlarının yukarıdaki sayılar itibari ile yükselmesine rağmen bir iyimserlik kaynağı olarak duruyor. O. Blanchard ve L. Summers gibi ekonomistlerin pandemi öncesi 2017 yılında ortaya attıkları, gittikçe zayıflayan büyüme oranlarının hakim oldugu gelişmiş ülkelerde „ uzun süreli, zamana yayılmış devlet borçlarının üretken rolü“ konusundaki tezler, ortodox düşünce okulları karşısında artık ağırlık kazanmaya başlıyor.

Corona krizinin hesabının kimin tarafından ya da nasıl ödeneceği konusunda oluşturulan konseptin özünde kriz yükünün adil, fair bir şekilde dağıtılması, bunun için de özellikle yüksek gelir grubundan kişilerin, varlık sahibi kişilerin dahli olması önerisi var. Bu konuda oluşturulması düşünülen ise bütçeden ayrı bir Corona Dayanışma Fonu! Bununla hedeflenen, (sosyal) devletin bütçesinin, buna ilişkin harcamalarının (işsizlik ve hastalık sigortaları, çocuk yardımları, sosyal yardım vs.) kredi borçlarından olumsuz etkilenmemeleri. Yaklaşık 1,9 trilyon Euro'luk Corona kredilerinin 30 yıla yayılmış (3 yılı ön ödemesiz) ödeme planı temelinde yıllık borç ödeme miktarı 63 milyar Euro olarak hesaplanıyor. Ki bu ülke şartlarında rasyonel, sürdürebilir bir miktar! (Bu noktada bir kıyaslama değeri olarak Almanya'nın yıllık 250-300 milyar Euro cari fazla verdiğini belirtelim!)

Evet, hesabı kim ödeyecek? Favorize edilen genel çözüm, kim varsıl ise onun ödeme konusunda öne çıkmasının adil-fair olacağı şeklinde . Bu konuda tartışılan 4 değişik model var:

  1. %45 olan Zenginler Vergisinin -yılda 270 501 Euro'dan fazla kazananlar için- oldukça yükseltilmesi.
  2. 1991'de iki Almanya'nın birleşmesinin üstesinden gelebilmek, Doğu Almanya'nın kalkındırılıp entegre edilmesi  için Dayanışma Fonu'nun Corona Fonu'na dönüştürülerek devam etmesi. Burada söz konusu olan, 2021'den itibaren geçerli olan %5,5 miktarında belli gelir gruplarındaki çalışanlara, Kurumlara ve Kapital Gelirlerine uygulanan, son tahlilde vergi ödeyenlerin en fazla %3,5'una denk gelen, toplamında yıllık 10 milyar Euro getirisi olacağı tahmin edilen primlerdir
  3. Oluşan yükün daha adilce dağıtılmasi düşüncesi ile, yıllar önce 1996 yılında kaldırılan Varlık Vergisi'nin yeniden gündeme alınması.
  4. En çok favorize model ise Bremen eyaleti başbakanı A. Bovenschulte'nin 2020 Mart sonunda ortaya attığı Varlık Vergisi önerisi, Almanya'da 1952 yılında, savaşın yaralarını sarmaya ve özellikle Doğu Avrupa'dan savaş nedeniyle gelen mültecilerin topluma entegre edilmesi için çıkarılan Tanzimat Yasası tecrübesine dayanıyor. Buna göre; o dönemde tespit belli bir değerin üzerinde emlak varlıkları olan kişilerin söz konusu varlıklarının %50'sini, 30 yıla (ve 120 çeyrek yıllık takside kadar) yayılan ve bir defalığına vergilendirmesi ile oluşturulan bir Tazminat Fonu'na ödemesi öngörülüyordu. Hesap edilen emlak varlığı vergisi, değerinin yıllık olarak %1,67'sine denk gelmesi itibarı ile ödenebilir nitelikte idi. Böylelikle toplanan ve yukarıda sözünü ettiğimiz sorunun finanse edilmesinde kullanılan fonda toplanan gelir, 1982 yılına gelindiğinde tam 115 Milyar DM (58,8 Milyar €) ediyordu.[1]

Bu son öneri, yüksek gelir grubunu değil, ülkenin en çok kazananları itibari ile toplumsal gelir piramidinin en üstünde yer alan %1'lik kesimi kapsadığı için diğer çözüm önerilerine kıyasla favorize edilen öneri niteliğinde. Yapılan yeni hesaplamalara göre böylesi kişilerin oluşturduğu bu kesim, ülkedeki tüm varlıkların net olarak %35'ine sahip, piramidin %10'luk kesimi ise net varlıkların 2/3'üne sahip.[2] Öneriye göre; sahip olunan 5 Milyon €'luk şahsi bir taşınamazın maksimal 2 Milyon'u (söz konusu emlağın bakımı, korunması vs. giderler için) esas değerinden düşüldükten sonra geri kalan meblağın vergilendirilmesi öngörülüyor.

Böylesi bir temelde oluşturulan ve Sosyal Devlet bütçesine dokunmadan varlıkların, taşınamazların 30 yıla yayılan vergilendirilmesi ile belli bir proje için oluşturulan kaynak örneğinin ilk çıkış yeri, savaştan sonra Finlandiya idi. Bu örnek daha sonra Almanya'da vücut buldu. Bu şekli ile başka yerlere de, mesela bize de örnek teşkil edebilir mi?

 

İncelememizde kullandığımız kaynakça:

- Noah Smith, Bidenomics, explained : https://noahpinion.substack.com

- Dr. Joachim Bischof, Kampf um die „Bidenomics“: www.sozialismus.de/kommentare_analysen/detail/artikel/kampf-um-die-bidenomics/

- Prof. Rudolf Hickel, Die Kosten der Coronakrise: Wer begleicht die Rechnung?: /www.blaetter.de/ausgabe/2020/oktober/die-kosten-der-coronakrise-wer-begleicht-die-rechnung

- Prof. Rüdiger Bachman, Bidens Fiskalpolitik – ein Vorbild für Deutschland?: www.wirtschaftsdienst.eu/inhalt/jahr/2021/heft/6/beitrag/bidens-fiskalpolitik-ein-vorbild-fuer-deutschland.html

- FACT SHEET: President Biden Announces Support for the Bipartisan Infrastructure Framework: www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2021/06/24/fact-sheet-president-biden-announces-support-for-the-bipartisan-infrastructure-framework/- www.cbo.gov/system/files/2021-03/56977-LTBO-2021.pdf–


[1]              https://de.wikipedia.org/wiki/Lastenausgleichsgesetz 

[2]              R. Hickel, a.g.y.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Yerel Haber (www.duzceyerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Resmi İlanlar